HER BİR ADEM AYRI BİR ALEM
Her şey aşağıda okuyacağınız böylesi bir mektubun gelmesi ile başladı. İki meslektaş olarak ''Dr. Canan & Dr. Can'' köşesinin ''İnsanlığın Senfonisi'' içinde olmasına da beraberce karar verdik. Hedef kitlemiz her yaş grubu içinde sorunları olan ve bunların çözümünde bize de rol düştüğüne inanan bireyler.. Elbette her yaştaki gençten gelecek olan mektupları daha da fazla önemsiyor ve bekliyoruz.
Sizlere iyi okumalar diyerek ilk mektubu paylaşıyoruz:
''...Dr. Canan ve Dr. Can Hocalarım,
Öncelikle merhabalar,
Size bizim mevzuyu kısaca açıklamaya çalışayım. Bu şekilde daha rahat anlaşabiliriz sanıyorum.
Metni, Almanca bir klavyeden yazıyorum. Bu yüzden yazım ve imlâ yanlışlarını hoş görünüz.
(Editörün notu: Yazıdaki imlâ ve harf hataları düzeltilmiştir.)
Benim Türkiye'deyken de birçok psikolojik problemim vardı. Çocukken korku travmalarım vardı. Onları atlattım. Sonrasında ortaokulda inanılmaz bir zorbalıkla yüzleştim. Lisede de dışlandım. Lise 3’te birkaç iyi dost edindim. Benimle benzer aile kültürlerinden geldiklerinden dolayı kolay anlaşabildik. Şimdi her biri dünyanın bir yerinde. Çok sık görüşemiyoruz ne yazik ki...
Annem bizim komünitenin -Hizmet Hareketini kastediyor- bölgelerinde ya da kurumlarında görevliydi. Babamsa eğitim kurumlarında ve derneklerde görev yapardı. İkisi de inanılmaz adanmıştır. Komüniteye olan saygımı ve güvenimi hiç yitirmememin belki de tek sebebi, komünitenin aslında ne olduğunu ebeveynlerimde görmüş olmamdır.
Türkiye'den kaçtım çünkü belâ bana doğru geliyordu. Zaten psikolojik travmalar, çöküntüler ve rahatsızlıklarımın üstüne; son birkaç yılda yaşadıklarımız eklenince artık boğuluyor gibi hissediyordum. İçeri girseydim ya onlar beni öldürürdü ya da ben kendimi öldürürdüm. Bundan yüzde yüz eminim artık.
Kendimi Avrupa'da bir ülkeye attım bir şekilde. Ama burada ne yazik ki işler iyi gitmedi. Buranın göçmen politikasından haberdarsınızdır. Oturumumu daha alamadım. 9. aydayım. Küçük bir dağ kantonunda oturum bekliyorum. Hiçbir şey yapamıyorum. Hiçbir şeye gücüm yetmiyor. Hayatım üzerinde hiç kontrol sahibi değilim. Ailemin de iyi zamanlardan geçmediklerini biliyorum ama onlara da yardım edemiyorum. Gücüm yetmiyor. Bu yetersizlik hissi beni yiyip bitiriyor.
Şu anda aşırı derecede özgüven eksikliğim var. Mülteci olmak şöyle dursun, artık beni ben yapan her şeyden utanıyorum, sevmiyorum onları, bağımı koparmak istiyorum. Vatanım, tarihim, ecdadım, karakterim, ailem, benliğim, kültürüm, belki dilim, dinim, bizim komunitemiz... Beni ben yapan her şeyi silip atmak istiyorum. Ben belli değerler üzerine yetiştirildim. O değerlere olan güvenim sarsılınca, yapı taşımı oluşturan ayarlarla oynamış oldum. Bu riski biliyordum. Yine de sorgulamayı bırakmadım. Beni ben yapan her şeyi sorguladım.
Ve nihayetinde şimdiye kadar asla kendim olamadığımı gördüm. İsmimi bile sevmiyorum. Benimsemiyorum artık. İstemiyorum. İsmim çok mulayim kibar bir isim. Hiç havalı olmadığı gibi beni sürekli ezik bir karaktermiş gibi hissettiriyor. Anlamı güzel olabilir ama herkesin beni o isimle çağırmasını sevmiyorum. Soy ismim zaten geldiğim ülkeden dolayı kafamda kötü bir yer edinmiş durumda. Onu zaten benimseyemem.
Son zamanlarda tekrardan 'suicide' (intihar) düşüncesi her yerimi sardı. Neden ölmek istediğimi anlamaya çalıştığım zaman, az önce bahsettiğim değerlerden dolayı olduğunu anladım. Beni ben yapan her şey, içerisinde yetiştiğim komünitemizin kültürü, ailem, öğretmenlerim, çevrem, tanıdığım herkes. Beni bu derece zayıf ve pasif birisi yapan şeyler bunlardı.
Bunlar, hiçbir zaman kendim olamamamın sebepleriydi. Onlari silip atmak istiyorum. Unutmak istiyorum. Yeni bir hayata başlamak istiyorum. Ama yapamıyorum. Geçmişim, genlerime işlemiş her şey, sürekli suratıma çarpıyor. Kendim olmak da istemiyorum artık...
Ben hiçbir zaman, tam bir cocuk olmadım. Sürekli büyüklerin, öğretmenlerin istediği gibi birisi olmaya çalışan birisiydim. Tabir-i caizse “iyi çocuk” olmaya çalışırdım. Çok pişmanım. Çocukluğumu, gençliğimi, üniversite hayatımı yaşayamamış olmanın bende hissettirdiği eksiklik ve boşluk duygusunu tarif edemem sizlere. En rahat çıldırabileceğim çağlarımmış ama çevrem beni hep korkutmayı, bastırmayı, robota çevirmeyi tercih etmiş. Vermediğim her türlü karar için inanılmaz pişmanım ve bu hissi atamıyorum içimden.
Ailem iyi insanlar, onlara çok büyük saygı ve muhabbet besliyorum ama ne yazik ki onları sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Çünkü beni ben yapan yapı taşlarının önemli bir kısmını oluşturuyorlar. Sonradan yaptıkları hataları konuştuk elbette ama bu bana değil ama kardeşime yaradı. Benim için iş işten geçmişti. Şimdi tabi ki çok daha aydın, aydınlık bireyler. Ama ben ilk çocuktum ve gençliklerinin bütün tecrübesizliklerinin bedelini yaşadığım her an ödüyorum.
Ben artık eskisi kadar inançlı birisi değilim hocalarım. Nedenini anlamaya çalıştığımda, Allah’a kırgın olduğumu farkettim. Allah’a kızamam. Gücüm yetmez. Ama benim iyi bir yaşamım olmadı. Hiç mutlu bir birey olmadım. Sürekli psikolojik problemlerle boğuştum. Sürekli mutsuzdum. Çevreme hiç istediğim gibi davranamadım. Bunda eğer gerçekse Kader’in rolü olduğundan, son zamanlarda başımıza gelenler dahil her şey için kaderime ve onu yazan Allah’a kırgınım. Tabi ki bu onun yanında hiçbir şey ama kırgınım. Galiba, yaprağın bile ondan habersiz yere düşmediğine inanmıyorum artık. Çok uzun bir süredir dua bile etmiyorum.
Ayrıca, ben biseksüelim. Evet tam da bu yüzden, kendi komünitemiz bile beni kabul edemez. Benimseyemez. insanlar bu konu hakkında hiç ama hiçbir şey bilmiyorlar. Kuru ve kulaktan dolma şeylerle karar verilmiş zaten. Oldum olası, hep beni daha yukarıya taşıyacak kaliteli insanlarla beraber olmak istemiştim. Ama bu konuda şansım hiç yaver gitmedi. Çocukken de gençken de şimdi de... Hep ama hep aptal insanlarla muhattap olmak zorunda kaldım. Bu beni o kadar yordu ki...
Gerçi bu konuda empati yapabileceğinizi düşünüyorum. Kaçtım, dünyanın bilim ve sanat merkezine geldim. Ki bence bilim ve sanat, insanoğlunun yapıyor oldugu en değerli şeylerdir. Ama burada bile en aptal insanlara denk geldim. Daha iltica edince bizim komüniteden biriyle mecbur birlikte iltica ettik. İltica noktasında tanıştık. Sonrasında “niye namaz kılmıyorsun, niye etli yemekleri yiyorsun” gibi sürekli tercihlerime burnunu sokunca, Türkiye'deki üstlerimle çok sık olduğu gibi bu adamla da kavga ettim. Oturum aldı şimdi, oturuyor.
Ve şu anda... Hani derler ya “en çok vakit geçirdiğin 10 kişinin ortalamasısındır” diye… Ben her gün görüştüğüm 10 kişiyi düşündüğümde bile beynim eriyor. Kalitesiz insanlarla muhattap olmaktan çok yoruldum. Beni sürekli aşağıya çekiyorlar.
Bir tiyatro seçmelerine kaydoldum. Yapabilir miyim bilmiyorum. Beceremiyor olmama rağmen, iletişim benim uzmanlık alanım. Kaybedecek bir şeyim yok diye deneyeceğim ama şu anki kimliğimle adamakıllı bir Almanca kursu bile alamıyorum. Bu nasıl olacak? Sadece denemiş olmak için giriyorum seçmelere...
Hayatım boyunca bana hep sabretmem gerektiği söylendi. Hep zor bir hayatım vardı. En kötüsü de bunu dışarı yansıtmadığım için hiç kimsenin, kafamın içinde neler çektiğim hakkında bir fikri olmaması. Bu ülkeye geldim ama kafamdaki her şey de benimle birlikte geldi. Burası beni kabûl etse zaten hazırım, ismimi bile değiştirmeye ama sadece sabret diyorlar. Açıkçası, hiçbir şeye gücüm yetmiyor ve yeten “büyük güç”ün de beni kurtarması için beklemekten sıkıldım ve yoruldum. Her şeyi bitirmek istiyorum.
Profesyonel yardıma ihtiyacım olduğunu buradaki görevlilere soyledim. Bana inanmadılar. Meğer ki daha önceden bu yol, çok suistimal edilmiş. Başkentte benim komünitemden bir psikolog olduğunu, onunla konuşmak istediğimi söyleyince; bütçelerinin yetersiz olduğunu söylediler. Buradaki psikiyatri doktoruna gidiyorum. Alman asıllı birisi. Her ne kadar çaktırmamaya çalışsa da İngilizcesi çok kötü. Beni anlıyor mu emin değilim ama kendi derdini anlatamıyor. Zaten beni nasıl anlasın ki? Empati bile yapamaz. Çevrem zaten empati yoksunu yabani bireylerle çevriliyken, artık boğuluyorum. Ciddi anlamda etrafımdaki kalitesizlikten midem bulanıyor ve yüreğim sıkışıyor, nefesim daralıyor artık. Tüm bunları, fiziksel olarak da hissediyorum.
Artık, “Bırakın kendi işimi bitireyim, cesedimi de yakıp; küllerimi Türkiye'ye aileme gönderin” demeyi düşünüyorum. Belki çok zor olacak onlar için ama ben çoktan gitmiş olacağım. Açıkçası öbür taraf var mı inanın şüpheliyim artık. Hiçbir yere ait hissetmiyorum kendimi. Güvendiğim her şeyin, komünitemiz dahil boş çıkması büyük hayal kırıklıklarına sebep olmuştu zaten. Ta lisedeyken hem de...
Artik bitsin istiyorum. Boşlukta, hiçbir yere ait olmadan süzülüyor gibiyim. Bir karadelik görsem, düşünmeden içine atlayacağım. Bu taraf zaten yeterince kötü çünkü ve artık sıkıldım, bunaldım... Bitsin gitsin artık. Annem, normalde psikoloji bilir ama annem olduğu için aramızdaki profesyonel ilişkileri koruyamıyor. Ben vıcık vıcık dizi repliği gibi aşırı duygusal konuşmalardan da gerçekten hoşlanmıyorum...
Hislerim özetle budur. Umarım açıklayabilmişimdir... Beraberce ne yapabiliriz? Ya da siz benim için ne yapabilirsiniz?...''
Yukarıda sizinle paylaştığımız mektup çevremizdeki somut örneklerin sadece bir tanesi. Ve inanın ki çevremizde bunun benzeri binlerce insan var. Bu kişilere hep birlikte yardımcı olmamız ve uzattıkları ellerini sımsıkı tutarak yola devam etmemiz gerekli, değil mi? İşte bu yüzden bu köşeyi sizinle birlikte “sorunlara çözüm odaklı” bir biçimde paylaşmak arzusundayız.
Ve 'vira bismillah' deyip yola koyuluyoruz..
E-Mail : drcanandrcan@gmail.com
İnstagram : @drcanandrcan
Twitter : @Dr_Canan_Dr_Can
Comments