TREN
“Yanlış trene bindiyseniz koridorda ters tarafa yürümenin faydası yoktur.” der Dietrich Bonhoeffer.
Hepimiz belli umutlarla bir varış noktasına ulaşmak için bir seyahate çıkarız. Kimimiz uçak kimimiz tren kimimiz araba hasılı bir vasıta bulur ve gideriz. Bazısı kararsızdır, nereye gideceğini bilemez. Bakar ki insanların çoğu bir tarafa doğru gidiyor, anlatılana göre menzil de güzel görünüyor, çok araştırmaz, e madem öyle, ben de sizinle geleyim der. Takılır gider.
Kendimi düşünen bir insan zannederdim. Yanılmışım. Benim yolculuğum yukarıda anlattığım şekilde başladı. Duyduklarımla…
Mutluydum. O treni çok seviyordum. Çok güzel yol arkadaşlarım olmuştu, ne kadar güzel anılar biriktirmiştim. Yolculuk kolay değildi fakat birlikte olmak zorluklara göğüs germemizi sağlıyordu. Yeri geliyor suyumuzu aşımızı paylaşıyorduk. Bir fanusun içinde yaşamak mıydı o tren vagonlarında olmak, belki. Kötü müydü, hayır. Mantıklı mıydı, tartışılır. Çok şey öğrendim mi, evet. Dile kolay 20 yıl…
İşte yolculuğum bu şekilde devam etti. Yaşadıklarımla…
Artık alışmıştık trende yaşamaya. Oradan çıkmak istemiyorduk. Duraklarda inenlere acıyarak bakıyorduk. Ne de olsa kaybedenlerden olmuşlardı (!). Kendilerini trenin sahibi zanneden koğuş ağası tipler belirmişti. İşin en acı tarafı onlara bu hakkı biz vermiştik, yolcular. Tren büyük sükse yapıyordu raylarda ilerlerken. İlginçtir çok, trenin dışındaki dünyaya olan hoşgörüden, müsamahadan her nedense içerdekiler bir türlü nasiplenemiyordu. O treni güzel göstermek her şeyden önemliydi. Ama hani Mevlana gibi ya olduğumuz gibi görünecek ya da göründüğümüz gibi olacaktık demeden geçemiyordu insan. Sorular soruları kovalıyor tren ilerledikçe yanlış giden birşeyler olduğunu farkediyordunuz. Ama hangi yolculuk kusursuz olurdu ki! İnsan yapımı mükemmel bir sistem var mıydı yeryüzünde, hayır.
Kafamda kurduğum ütopyadan bu şekilde uyandım. Sorularımla…
Sorumluluk sahibi bir yolcuydum ben. Yanlış gördüğümü ya elimle ya dilimle düzeltir ya da buğz ederdim en kötü ihtimal. Yanlış yöne gidildiğini düşündükçe koridorda ters tarafa yürüyerek çözüm ürettiğimi zannetmeye başlamıştım, yanılmıştım. Benim gücüm o trenin yönünü değiştirmeye yetmiyordu.
İnanın çok çabaladım. Umutlarımla…
Ve o trenden inmiştim artık. Gerçeklerimle…
Her şeye rağmen ilginç bir şekilde mutluydum. Sorgulayarak yaptığım bir hata sorgulamadan yaptığım bin doğrudan daha sevimli gelmeye başlamıştı bana.
Vazgeçmiyor, devam ediyordum. İdeallerimle…
İnsanlık şu an bulunduğu seviyeye çok ilkel yolları deneyerek geldi. Ateşin icadıyla yaşanan sevinci elektriği keşfedenler küçük görebilir, ateşi bulanlar da elektriği anlamlandıramayabilir. Yaşadıklarımızı küçük görmeyelim. Fakat elektrik varken ateş yakmayı diretmenin anlamı yok. Şekillere, vasıtalara takılmayalım. Araçlar kaza yapabilir, tren devrilebilir, uçak düşebilir. Önemli olan sizlersiniz yol arkadaşlarım. Lütfen kendinize hak ettiğiniz değeri verin ve bulunduğunuz topraklara içinizdeki güzellikleri serpiştirin. Başımızı kaldırdığımızda güneşi görmemek için hiçbir sebebimiz yok.
Sonuç olarak geleceğe daha bir ümitle bakıyor ve bahse konu olan bu trenin de çok daha güzel bir vasıtaya evrileceğine inanıyorum.
Yüzünüzdeki tebessümü kaybetmeyin. Sağlıcakla kalın. Sevgilerimle…
Yazan: Bir Yolcu
Comments