Bir Rahibin Dua Listesinde Olmak
Hikâyemizin kahramanı, bir gecede terörist ilan edilip, masasında yemek yiyen, hayatlarının her alanında el izlerini taşıyan, akraba, dost ve arkadaş görünümlü zavallıların gözünde ve gönlünde küçülmelerine şahitlik eden onbinlerden birisi idi .
Nice badireleri atlattıktan sonra dili, dini ve kültürü ayrı bir ülkenin güvenli kollarına bırakmıştı kendini. Belki başka bir yazıda buraya kadar olan serüvenini de bizimle paylaşabilir kimbilir :)
Özgürlük ne kadar büyük bir nimetmiş dedi mültecilerin ilk gece konakladıkları, hayatında önemli bir mihenk taşı olan odadaki ranzanın bir kenarına büzülmüş halde iken.
Sonra günler günleri kovaladı. Değil yaşamayı, hayâllerine bile gelmeyecek bir dünyada ayakta durmaya çalışarak, düşmekte olan çaresi kalmamış kimselerin ellerinden tutmaya çalışarak geçirdi günlerini. Yaşadıklarının her birinin rüya olması duasını ederek.
Bu süreçte neler neler yaşadı...
Dava arkadaşım dediği kişilerin bencilliklerini, hırs ve hasetlerini, haketmeyen insanlara verilen değerin gereksizliğini, illaki ben, hep ben ve her zaman ben diyen insanoğlunun bencilliğini... Bu listeye onlarcası daha ilave edilebilir belki ama, ben yazmaya gerek duymadım.
Kendine rehber edindiği zat "bireyler çiçek açmalı demiyor muydu?" Ve karar verdi çiçek açmalıydı.
Öyle ise ne duruyordu?
Kendi olmalı, çabalamalı ve dilini kültürünü bilmediği bu ülkede farkını fark ettirmeliydi.
Bir huzurevinde gönüllü çalışan oldu ilk evvelâ, oldum olası çok severdi yaşlıları, burası nimet gibi geldi.
Çok da entelektüel bir iş arkadaşı vardı. Hayattan siyasete, hastalıktan ölüme, felsefeden dine kadar bütün sohbetleri kırık dökük yeni öğrendiği dil ile yapıyorlardı. O müslümanlığı ve yanlış bilinenleri anlatırken, arkadaşı da ona hristiyanlık ile ilgili bilmediklerini öğretiyordu.
Aynı zamanda yeni arayışlar ve iletişim kurabileceği kişiler ve gruplar peşinde idi.
Beklenmedik bir anda, ihlâs ile istemek muzafferiyet ile sonuçlanır sırrına erdi. Yaşadığı belediye bir sosyal sorumluluk projesi başlatmış ve bu projede görev alacak kişiler arıyordu. Proje tamir kafe idi. Aklınıza gelebilecek her tür eşyanın tamir edildiği ve ödeme yerine bağış kabul edilen bir aktivite. Neden olmasın dedi ve hemen kısa bir mail attı. Zaten uzun yazabilecek dil bilgisine de sahip değildi. Mailde benim bir dikiş makinem var ve ben size dikiş konusunda yardımcı olmak istiyorum yazıyordu. Hemen bir geri dönüş ile belediyenin organizasyon ekibine alındı. Ve çalışmalar başladı. Görevliler ile sevgi dili ve beden dili yoğunlukta olarak güzel ilişkiler geliştirdiler. Artık belediyede organizasyon ve Kreativteam’de aktif çalışıyordu.
Bir gün huzurevi sakinlerinin kıyafetlerinin tamir edilmesi gündemi oluştu.
“Bu kıyafetler tamir kafeye getirilse nasıl olur veya olur mu?” soruları ortalıkta uçuşurken, biz burada bir tamir kafe yapsak fikri ile tüm gözlerin üzerine çevrilmesine sebep oldu. “Nasıl olacak? Kim yapacak? Yapabilir miyiz?” soruları ardı arkasına geldi.
Hemen, organizasyonu da tamiri de ben yapabilirim diye atıldı.
İşten kaçmayan boş durmayan bir yapısı vardı zaten. Sizin sadece duyuru yapmanıza ve bana bir alan göstermenize ihtiyacım var dedi.
Yönetim şaşırdı ve sevindi böylelikle her ay normal işine ek olarak yama atölyesi oluşturdular. Neler dikilmiyordu ki orada. Kopan düğmeler, bozulan fermuarlar, kısaltılması gereken pantolonlar, olmazsa olmazları idi atölyenin. Yaşlıların gözünde bir kat daha değeri artmıştı. Artık sorun olduğunu düşündükleri kıyafeti alıp yanına gelerek üzgün bir ifade ile sorunu söylüyorlar, akabinde ise bunu senin çözebileceğini biliyordum memnuniyeti ile gidiyorlardı.
Bir atölye gününde iş arkadaşını elinde bazı eşyalar ile biraz tedirgin, ileride beklediğini gördü. Aslında daha önce birçok tamir yapmıştı ona ait ama bu seferki hali farklı idi. Biraz tenhalaşınca ortalık arkadaşına seslendi gelebilirsin diye. Maria elinde tuttuklarını masaya bıraktıktan sonra aralarında şöyle bir diyalog geçti:
- Bunların dikilmesi gerekiyor, Ama şu anda pandemi süreci olduğu için hiçbir terzi bulamadım ve sana getirmeye karar verdim.
Ne yapılacağı ile bilgi verdikten sonra,
- Tamam yaparım sorun değil cevabını alınca da
- Ama bilmen gereken bir şey var, bunlar bizim kilisemiz için olan örtüler dedi gözlerini kaçırarak.
- Tamam dedim ya dikerim dediğinde teyit edercesine gözlerinin içine baktı. Gülümseyen bir çift göz görmek onu rahatlatmıştı.
Yapılacak işler bitmiş artık teslim etme zamanı gelmişti.
Maria da eşyalarını almaya geldi. Kontroller yapıldı herşey istediğinin üzerinde güzellikte olmuştu. Çok teşekkür etti ve ücretini sordu. Arkadaşının yüzüne bakarak ücret ödemen gerekmiyor dedi.
Çok şaşırdı ve nasıl dedi. Daha önceki sohbetlerinde bu konuyu çok konuşmuşlardı, senin Allahın benim de Allahım Maria dedi. Senin kilisen de benim Allahımın evi o yüzden ücrete gerek yok dediğinde şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Ben kilise komite başkanına ne diyeceğim dediğinde, sen komite başkanına bu örtüleri bir Müslüman kadın bizim kilisemiz için hediye dikti dersin diye cevap verdi. Binlerce teşekkür ve memnuniyet ile ayrıldılar. Bir sonraki iş gününde, iş yerine geldiğinde Maria’yı heyecanlı bir şekilde onu beklerken buldu. Selamlaştıktan sonra ne olduğunu sordu.
O da:
- Ben senin diktiğin örtüleri götürdüm. Komite başkanına söyledim ve sana çok teşekkür etti. Ayin günü rahibimiz bu örtüleri çok beğenmiş beni çağırdı ve hikâyeyi bana sordu ben de anlattım ve senin söylediklerini de ilave ettim. Rahibimiz sana şunları söylememi istedi: "Benim adım ile ona çok teşekkür ettiğimi söyleyin ve bundan sonra benim dua listemde onun adını hep anacağım bunu iletir misin?" dedi.
Şimdi şaşırma ve heyecan duyma sırası ona gelmişti. İçinden binlerce kez hamdü senalar etti. Bulunduğu yerde güzel örnek olmasını lutfeden Rabbine şükür dualarını sıralıyordu içinden.
Kendi dindaşlarının terörist olmakla suçladığı bir kişiyi, Rabbim bir rahibin dua listesine adını yazdırıyordu. Bin şükür Elhamdülillah.
Sevgili dostlar, gerçek hayatta yaşanmış bir olay olan bu hikâyenin şehir ve kişi isimleri bende mahfuzdur ve tarihe not düşmek adına burada kaleme alınmıştır.
Dini, dili, ırkı ve kültürü ayrı olan tüm yaratılmışlara, insan olma vasfı ile bakıp kabullenmek için bu süreci iyi değerlendirmeliyiz. Hiçbir ırk başka bir ırktan daha seçilmiş ve mukaddes değildir. Biz ancak ahlâkî değerlerimiz, mesuliyet duygumuz ve sosyal cemiyet hayatında gösterdiğimiz uyum ile basamakları çıkabiliriz. Müslüman olmamız, başörtülü olmamız, namaz kılmamız, oruç tutmamız gibi imani davranışlarımız ahlâkî davranışlarımızı etkilemiyor ise bizim imanı ve Müslümanlığı anlama ve uygulamada problemimiz olduğunu gösterir.
Bu yazıma da Yunus Emre’den bilindik bir dörtlük ile son vereyim.
Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü,
Yaradılanı hoş gördük
Yaradan dan ötürü.
Başka bir yazıda buluşmak üzere Dua ile kalın sevgili dostlar…
Süreyya Deniz
Sryydnz20@gmail.com
@SreyyaDeniz4
Comments