HİZMET HAREKETİ'NDE YAŞANILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI Sizlerden bana gelen ve on binlere yaklaşan DM'ler, mesajlar, e-mailler, whatsapp gönderileri, telefonlar ve görüntülü olan bilgi ve belgeler var. Bunlar için gerçekten de size çok teşekkür ediyorum. Gönderdiğiniz bu bilgiler, Hizmet Hareketi’nin yönetici kadrosu içinde olmayan insanların, kendi yöneticileri ile yaşadıkları sorunsallar ile ilgili. Bir diğer ifade ile şu andaki mevcut sistem içinde çözüme kavuşturulamayan ve çözüme kavuşturacak kurumsal bir yapı olmadığı için de sorun yumağı haline gelen ve artarak devam eden problemlerin bana gönderilmesi söz konusu.. Bana gelen bilgi ve belgeleri, ben sosyal medyadan paylaşmaya başlayınca, bundan çok rahatsız olan Hizmetteki statükonun temsilcileri, bir çözüm olması bağlamında -daha doğru bir ifade- bana ulaşan sorunlardan haberdar olmak için, bunun ile ilgili bazı somut adımlar attıklarını da söylemeliyim. Sn. Mehmet Ali Şengül ve Sn. Abdullah Aymaz Beylerin eşgüdümlü başkanlıkları altında, 4-5 farklı ülkede yaşayan Hizmetteki kıdemli insanlardan oluşan dar bir kadro ile içinde benim de olduğum bir heyet oluşturdular. Ayda en az bir kez fiziki anlamda bir araya gelme, bir kez de ‘zoom meeting’ şeklinde toplantılar yapma biçiminde, 3-5 kez bu toplantılara devam edildi. Toplantıya katılanların isimlerinin gizlendiği, heyetin adının dahi net koyulamadığı, toplantı gündemi ile ilgili daha bir ruznamenin hazırlanmadığı, toplantıda alınan kararların dahi yazılı halde katılımcılara dağıtılamadığı, alınan kararlarla ilgili altına hiçbir katılımcının imza atmadığı ve imza atmamak için de her türlü taklayı attığı acayip bir toplantılar zinciri idi yapılanlar. ABD'de de benzeri bir heyetin kurulduğunu ifade eden Hüseyin Bey, ''ABD'deki heyetin başkanının Sn. İsmail Büyükçelebi, heyet üyelerinin de Sn Mehmet Yaşa ve Sn Veli Bey olduklarını'' söyleyince, Avrupa'da kurulan heyetin de adeta işlevsiz ve ‘havanda su döver’ biçimde olacağının çok net bir fotoğrafı çekilmiş oluyordu. Adını koymakta bile zorlandıkları bu heyetin tek amacı; bana gelen şikayet niteliğindeki bilgileri almak, bazı adımlar atıyormuş gibi yapmak ve olayların üzerini örtmek şeklinde özetlenebilirdi. Bu heyet; Avusturya ve Numan Bey, Afganistan ve Numan Bey, Mısır ve Hamza Bey, ABD ve Dr. Kudret Bey konularında bile inanılmaz bir şekilde olayların üstünü örtme şeklinde tavır alınca, çözüm odaklı adım atmak mümkün gözükmüyordu. Ben elimdeki bilgi ve belgeleri bir ay içinde çözüme kavuşturulması şartıyla heyete verebileceğimi ama çözüm adımları atılmazsa sosyal medyada bunları yayınlayacağımı ifade ediyordum. Heyettekilerin büyük bir çoğunluğu ise, ısrarla benim asla sosyal medyada bunları yayınlamamamı ve heyetin bir şekliyle her olayı aklayıp-paklayarak sonuca ulaştıracağını ifade ediyorlardı ki heyetten sağlıklı bir sonucun çıkması mümkün gözükmüyordu. İşin acı tarafı şuydu ki, heyetin kurulmasına karar verenler, heyetin içinde gerçek anlamda teftiş yapmış olan eski adalet bakanlığı müfettişinin, eski içişleri müfettişinin, eski hesap uzmanı ya da maliye müfettişinin, bir akademisyenin, eski kurmay bir subayın ya da generalin ve eski emniyet müfettişinin dahi bu heyette asil üye olmasını istemiyor ve ombusmanlık ya da teftiş görevi yapacak bu yapının, kapalı ve dar bir alanda ve adeta görünmez bir şekilde çalışmasını ya da daha doğru bir ifade ile asla çalışmamasını istiyorlardı. Ve aynen istedikleri gibi oldu ve heyet ça-lış-tı-rıl-ma-dı. Bunun doğal sonucu olarak da bu heyet da-ğıl-dı. İleride teferruatlı bir şekilde 3-4 farklı makalenin konusu olacak bu çalıştırılmayan heyet ile ilgili yukarıdaki şekliyle kısaca bir bilgilendirme yaptıktan sonra, isterseniz sizden gelen bir mektuba odaklanarak yazımıza devam edelim. Şöyle ki; “Ben 1993’ten beri yurt dışında olan, Hocaefendi'nin takkesinden çekilen bir kura ile ilk görev yeri ......'a gidip sonrasında, P..., B..., V..., P..., F.... ve kısa bir süre K.... da bulunup, ve sonra yine, biraz da eşimin ilkesine geri dönüp ... Üniversitesi’nde görev yapan, şu anda ise pek hizmetin oligarşik, hiyerarşik, bürokratik yapısı ile alakası kalmayan, ama tanıdık arkadaş çevresi yine de Hizmet ortamı olduğu için ve Hocaefendi'nin doğruluğu ve samimiyetine inancım devam ettiği için halen kendisini Hizmetten gören bir insanım. Sizi düzenli takip etmesem de arkadaşların gönderdiği yazılarınızdan tanıyorum. Babanızla ise, 1995 yılında Amerika'ya milli eğitim bakanlığı bursu ile giderken makamında mülakat yaparak tanışmıştım... Sonrasında Almanya'da bir sohbetinde bulunmuştum ve babanız Aysal Bey çok değerli bir insan olmasına rağmen, aynı şeyi ne yazik ki Hizmet Hareketi içinde, abi konumunda olan birçok insan için söyleyemeyeceğim ama zaten siz de az çok aynı şeyleri söylüyorsunuz, değil mi? Size bu yazacaklarımı ister kullanın, ister aklınızda bir kenara not düşün. Bunlar Hizmete yıllarını veren ama bayağı imperfect (mükemmel olmayan) bir insanın izlenimleri. Belki birilerinin işine yarar. Yoksa sadece içimi dökmek değil derdim. Ben Hizmet dediğimiz camianin şu andaki durumunun sebebinin abilerin beceriksizlik ve basiretsizliğinden çok daha derinlere gittiğini düşünüyorum. Yoksa onları da çok suçlamamak lazım. En nihayetinde herhangi bir Anadolu kasabasında esnaf ya da memur olabilecek kapasitede insanları alıp, küresel bir organizasyonda karar alma mekanizmalarına dahil ediyorsanız, bu insanları sadece en fazlası ile sadece kapasitelerinin olmadığı mevkileri kabul etmekle suçlayabilirsiniz.. Sanıyorum bu da sanki işin ayrı bi tarafı.. Bendeniz Hizmet’in kurduğu sistemin, bir yandan ulvi amaçlara hizmet etmeye çalışırken, diğer yandan kendi sonunu da getirecek zayıflıklara da haiz olduğunu iddia ediyorum. Bildiğiniz gibi Bediüzzaman der ki, "bizim mesleğimiz hillettir" yani kardeşlik, arkadaşlık. Bu bağlamda lafı getirmek istediğim yer ise Hizmetin ışık evleri.. İyi bir proje olmakla birlikte, bu evlerin ben gerçek manada hizmetin DNA'sını belirleyen bir arkadaşlık ve kardeşlik ürettiğini pek zannetmiyorum. Bunun emarelerini çalıştığım yerlerde de maalesef ki yaşayarak sıklıkla gördüm. Ben bu evlerde yetişmedim. Askeri lisede okuyup sonra kendi rızamla ayrılıp üniversite okurken, üniversite son sınıfta kaldığım öğrenci evlerinden bunalıp bir Hizmet evinde bir sene yarım yamalak kaldıktan sonra, ingilizcem çok iyi olduğu için yurt dışına öğretmen olarak çıktım. İşletme okumuştum üniversitede ama gerçekte o bölümü hiç sevmemiştim. Yazları bir yandan rehberlik yaptığım için, hem İngilizcem hem de parasal durumum cok iyiydi. Muhafazakar bir ortamda yetiştiğim için de Hizmet evlerindeki arkadaşlarla hemen anlaşıyordum ve onların arasında askeri lisede bulduğum arkadaşlığı, birlikte bir amaca dogru hareket etme yani dava arkadaşlığını bulacağımı umuyordum... Sonuçta bir dava buldum ama arkadaşlık ne acı ki pek bulamadım. Bunun sebebini ben hep kendimde aradım uzun yıllar.. Fakat zamanla, özellikle de son zamanlarda sorunun sebebinin sistemde olduğunu farkettim.. Ya da benim zannım bu.. Şöyle ki; ortaokul ve lisede ışık evlerde kalmaya başlayan saf Anadolu çocuklarına arkadaşlık ve sevgi bilincinden önce görev bilinci aşılanmaya çalışılmış o evlerde.. Benim bildiğim arkadaşlık hesapsız kitapsız olur. Fakat bu evlerde kalanların gündemine daha çocuk yaşlarda kurban, himmet ve başka çocuklarla belli bir amaç doğrultusunda ilgilenme girmiş. Ve bunları iyi yapanların ev abisi, mahalle abisi vs. olması ve itaat de en iyi olanlariın daha da ilerleyip bölge, şehir, ülke abisi, oldukları bir hiyerarşi koymuşlar bu gençlerin önüne. Bunların arasında hırslı ve akıllı olanlar ise sistemi çözünce ilerleyip yönetici olarak yükselmenin de yollarını bulmuşlar.. Hizmetin özellikle 90'larda yetiştirdiği yurtdışı yönetim kadrosu genellikle hep bu evsafta olan insanlar.. Birilerini gerçekten de hesapsız kitapsız sevmek, arkadaşlık etmek nedir bilmiyorlar.. Hep kafalarında, çeteleli ya da çetelesiz, hesap kitap ve fayda analizleri var.. Bazı iç içe geçmiş istişare halkalarından oluşan ama kendisi piramiti andıran tepeden inmeci bir bürokrasiye biat eder olmuş bu insanlar. İster ilgilenilen öğrenciler, ister esnaf ya da gidilen ülkelerdeki yerel halk olsun, ister okullardaki çocuklar, anne babalar ya da diyalog faaliyetleri için peşine takılınan makam sahipleri, Hizmetin muktedirleri hep skora oynamaya alışmışlar. Bu insanlar kocaman bir yapının ayakta durmasi için faaliyet göstermişler ama belli bir zaman sonra bu yapının kendisi, yapının kuruluş amacının önüne geçince, işler adeta sökün etmiş.. Hizmette alt kademelerde önlerindeki işi yapmaya çalışan emektar öğretmen vb. arkadaşlara veya halkın içinde yaşamaya devam ederken hizmet etmeye çalışan esnaf ve benzerlerine değil sözüm. Onların çoğu saflıklarını muhafaza ettiği için hizmet bu günleri gördü. Fakat fenafillah hizmet olmuş, ortamı, sağı solu işi gücü Hizmet ve Hizmette yöneticilik olan bir güruh var. Bunların çoğu da yıllardır yurt dışındalar ama daha doğru dürüst dil bilmezler. İslami ilimlerde de derinlik çok olmadığı gibi aslında yöneticilik kabiliyetleri de pek yok. Ama bir dönem de önde olma, Hocaefendi'nin tabiri ile 'potaya erken girme' ve erken yaşta oluşan hizmet içi networkleri onları korudu ve korumaya devam ediyor. Bunlar genelde Hizmetin büyük abileri, yani Aymaz, Büyükçelebi, Tosun, Şengil vb'lerin hemen arkasından gelen jenerasyon. Onlardan sonrakiler de zaten aynı onlar gibi hasletlere sahip. Ben bu arkadaşlara ''defolu ışık evler üretimi'' diyorum ne yazik ki. Sıradan insanlar olarak kalsalar hepsi iyi ve güzel. Ama güç böyle bir şey işte ve maalesef ki kullanmaya başladıkça güç çoğu insanı dejenere ediyor. Yukarıda anlattığım şekilde olan çok iyi tanıdığım bir abi bir gün bana; ''benim bulunduğum yerde birinci adam olmam lazım" diyerek içini dökerken, aslında kendi jenerasyonundan ışık evlerde yetişen 'profesyonel' yönetici abilerimizin açmazını ifşa etmişti... Yıllar içinde başka-başka benzer insanların da benzer tecrübeler yaşadığını görünce, bu tespitimde yanılmamış olabileceğimi düşündüm. Bir diğer anlatımla; çok saf ve ulvi hedeflerle yola çıkan bu kardeşlik gemisi kısa zamanda hiyerarşik, bürokratik bir karaktere bürünüp, içinde Dallas dizisinden aşikar olduğumuz ayak oyunları dönmeye başlayıp, gemi 15 temmuz kayalığına oturunca, yırtılan gövdesinin içindeki bu irin dışarıya Atlanta, Kaliforniya, Polonya, İngiltere, Almanya, Arnavutluk, Avusturya ve bilmediğimiz diğer skandallar olarak akmaya başladı. Sonuçta hepimiz orta seviye bir Asya ülkesinin vasat çocuklarıyız. Hizmet de içinden çıktığı toplumun biraz ötesine uzanabildi başındaki dahî insan Hocaefendi sayesinde. Ancak Hizmet Hareketi’nin de yönetim mekanizmaları oldukça sıradan, hatta stratejik düşünce kabiliyeti olarak ortanın da bayağı altında insanlarla dolunca o çok güvendiğimiz ironclad (sağlam) 'istişare'ler de demek ki bizi kurtarmadı... Ancak Hizmeti bu noktaya getiren kararların alındığı yüzlerce, binlerce istişarenin muktedir katılımcılarının içi çok ferah. Çünkü ne yaptılarsa istişare ile yaptılar ve en kötü ihtimâlle, alınan bütün kararlar yanlış olsa bile, bir sevapları garanti.. Daha yazacak çok şey var. Fakat kafanızı cok ağrıtmayayım... Yazışmaya devam edersek anlatırım inşallah... Ama bence Hizmetin ilk dönemlerinde bazı problemleri aşmak için ızdırar halinden dolayı tercih edilmiş ama tedrici olması gereken çözümler kalıcı hale getirilmiş (özel teşebbüsün açması gereken okulları hizmetin kendi tekelinde tutmaya çalışması gibi mesela) zaman değiştikçe değişmeyen, esnemeyen bu yapı illaki kırılıp bozulacaktı. Allah bence yine de bize acıdı ve Hizmetin bozulmuş çürümüş taraflarını ameliyat etmek için bizi mağdur olarak ameliyat masasına yatırdı.. Zalim rolünü de oynatabilirdi istese. Çünkü o yönde bir gidişatın emareleri de vardı. Kısacası ben diyorum ki; bu eski 'Abi'lerin hizmeti öldü, yaşasın gerçek Hizmet. Fabrika ayarlarına dönen Hizmet ise hiçbir zaman ölmez. Hiç kimsenin -kalın ya da ince- zarf almadan, tayine tabi memurluk yapmadan, gerçekten gönüllü olarak destek verdiği ve en önemlisi piramit yapıdan kurtulmuş, herkesin tek gönül olduğu, etrafında oturan herkesin eşit bir önemde olduğu küçük-küçük halkalardan oluşan dev bir zincir şeklinde oluşan gerçek kardeşlik ve arkadaşlık hizmetinde buluşmak üzere. Sağlıcakla kalın…” Ne dersiniz mektubu gönderen arkadaşımız, yaptığı tespitlerin pek çoğunda gerçekten de haklı değil mi? Yeter ki birbirimizi ‘öteki’ diye dışlamayalım ve Hizmet Hareketi’ni sadece yöneticilerinin ‘babasının malı’ ve orada çalışan kişilerin de ‘modern köleler’ gibi olduğunu düşünmeyelim / görmeyelim.. 30 Ekim 2020. İngiltere Önder Aytaç (Prof. Dr.) E-mail: dusunceatolyesiuk@gmail.com Instagram: @onderaytac1 Facebook: Aytaç Haber You Tube: ÖA Düşünce Atölyesi
top of page
bottom of page
Σχόλια