top of page
Yazarın fotoğrafıSüreyya Deniz

Photo by: Dianne Dengel

HUZURUN RESMİ


Ülkenin birinde bir Bilge Kral, huzuru en güzel şekilde resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan etti. Yarışmaya birçok sanatçı katıldı. Günlerce çalıştılar, birbirinden güzel resimler yaptılar. Sonunda, eserlerini saraya teslim ettiler. Resimler incelendi, elendi ve sonunda beş resimde karar kılındı ve resimler kralın huzuruna çıkarıldı. Tablolara bakan kral sadece ikisinden çok hoşlandı. Ama birinciyi seçmek için karar vermesi gerekiyordu. Resimlerden birinde, sükunetli bir göl vardı. Göl bir ayna gibi etrafında yükselen dağların huzurlu görüntüsünü yansıtıyordu. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslüyordu. Resme bakan herkesin içini bir huzur kaplıyordu ve o resmin mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşündürüyordu. Diğer resimde ise dağlar vardı. Ama engebeli, sarp kayalıkları olan ve tek bir yeşilliğin dahi olmadığı çıplak dağlar… Gökyüzü siyah bulutlar ile kaplı, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor ve şimşekler çakıyordu. Dağın eteklerinde ise yağmur ile aynı tempoyu yakalarcasına çağlayan köpüklü bir şelale vardı. Resme bakan herkesin içini bir kasvet kaplıyor ruhu daralıyordu. Nihayet Kral kararını açıkladı.


Kral ikinci resmi seçmişti! Sarayda kısa süren şaşkınlıktan sonra bir uğuldama başladı. Nasıl yani, huzurun resmi nasıl bu tablo olur?! Kral her gruptan birer sözcü çağırdı ve tablonun yanına gelmelerini istedi. Kral, sözcülere bir yeri işaret etti, sözcüler resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki bir çatlaktan çıkan minnacık bir çalılık gördüler. Çalılığın üzerinde ise anne bir kuşun ördüğü bir kuş yuvası ve yuvanın içinde yavru kuşlar görünüyordu. Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuş yuvasını kurmuş, etrafını huzur ve sükunet ile seyrediyordu.


Kral salonda bulunan topluluğa dönerek: “İşte! huzurun resmi bu” dedi.

“Çünkü huzur, hiçbir gürültünün sıkıntının ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile yüreğinizin sükunet bulabilmesidir.”


Evet sevgili dostlar, huzurun resmine farklı anlam kazandıran bir hikâye ile başladık.

Herkes her şeyin dört dörtlük olduğu bir yerde huzuru arar. Rahatlamak için hep bir şeylerin tam olmasını ister.

Halbuki gerçekler çok farklıdır.


Günümüz şehir yaşantısı, iş hayatında yaşadığımız haksızlıklar, olağan ya da olağandışı stresli günler, aile ilişkilerimizde yaşadığımız iniş-çıkışlar, ailemiz ya da akrabalarımız bazen de dostlarımız arkadaşlarımız ve komşularımız... Bizi strese, huzursuzluğa, vesveseye ya da olur olmaz herşeyi dert etmeye sevk eden ne kadar çok şey vardır aslında değil mi?

Hayatımızda her zaman eğerlere bağlarız huzuru, rahatı ve mutluluğu.

Hele bir okul bitsin, hele bir iş bulayım, hele bir düzen kurayım vs… Uzar gider bu liste.

Ama aslında huzur anın içinde saklıdır.

Görüp yakalayabilmek veya göremediğimiz zamanlarda bir gösterene rast gelebilmek önemlidir.


Dış huzur şartlarına bağlarız iç huzurumuzu. Bu kadar çok etkenin olduğu bir dünyada her şeyin tam yerinde ve olması gerektiğini düşündüğümüz gibi olmasını beklemek biraz hayâlcilik olur.


Eğer bir de hassas bir yapıya sahipseniz, ince eleyen sık dokuyan bir yapınız varsa, hele bir de "incinsen de incitme" düsturu size yön veriyorsa o zaman işiniz daha da zorlaşır.

Ne yapmak lazım dediğinizi duyar gibiyim.

İşte o zaman, “iç huzurumuz her şeyin ötesinde gelmeli” derim ben de size.

Peki iç huzurumuzu her daim dingin tutmak için ne yapabiliriz veya iç huzurumuzu nasıl sağlayabiliriz?


Bunun ilk adımı kendimizi tanımak ve sevmekten geçer sevgili dostlar.

Değer verdiklerinin neyi sevdiğini nelerden hoşlandığını neredeyse ezbere bilen hassas dostum ben nelerden hoşlanıyorum diye kendine hiç sordun mu?

Başkaları bana çiçek alsın, değer versin, beni övsün ve takdir etsin diye beklerken sen kendine bunları ne kadar yaptın?


Gel bugün bir adım at geç aynanın karşısına konuş kendinle ve de ki "ey sevgili kendim! Biliyorum seni çok ihmâl ettim Allahın bana verdiği bir emanet olduğunu unuttum senden özür diliyorum. Ve bugünden itibaren senin sesini de duymaya söz veriyorum diyerek kendinle tanış. İkinci adım ise nefes egzersizleri yapmaktır. Nefes, hayatın kaynağıdır. Ancak günlük hayatın keşmekeşi arasında pek çoğumuz nefes nefese yaşarız. Derin ve telaşsız nefesler almak, aldığımız her nefesin bir hediye, verdiğimiz her nefesin bir lütuf olduğunu düşünmek ve bunun için şükranlarımızı sunmak bize rahatlık ve sükunet hissettirecek ve gün içinde daha dingin bir ruh halinde kalmamızı sağlayacaktır. Bir sonraki adım ise, çocuklar ve hayvanlar ile birlikte zaman geçirmektir. Bir çocuk bize kayıtsız şartsız mutluluğun, kahkahanın, doğallığın, iç huzurunun ve samimiyetin sebepsizce olacağını gösterir. Biz de fiziksel ve ruhsal bütünlüğümüzü sağlamak ve güçlendirmek istiyor isek yaşımız kaç olursa olsun oyun oynamalı, içimizdeki çocuğu memnun etmeli ve oyun arkadaşlarımızı hayatımızdan eksik etmemeliyiz. Ayrıca oyun oynarken vücudumuzda oluşan değişimler, bağışıklık sistemimizin ve hafızamızın korunmasını sağlar. Bir hayvanı sevmek veya onunla hayatı paylaşmak ise insana sayısız güzellikler kazandırır. Sabrımız, şefkatimiz ve sebebsiz gülümsemelerimiz artar onlar ile.


Bir başka adım ise fiziksel aktivitelerimizi artırmak, beslenme ve uyku düzenimizi oluşturmaktır. Mekanikleşen hayata inat hareketsizliğe savaş açmayı deneyelim. Spor yapmak, gün içinde daha çok yürümek ya da dans etmek ve bunları vazife gibi ödev gibi değil de zevk alarak yapmak tüm hormonlarımızı bizim lehimize çalıştırır ve de böylelikle mutsuz ve karamsar ruh hallerinin önüne geçer. Beslenmemizi dengeli ve ihtiyacımız olan kadar yapalım. Sünnet-i seniyyeye uygun olarak tam doymadan yemek masasından ayrılalım. İhtiyacımız kadar uykuyu, bize maksimum fayda sağlayacağı zamanlarda alalım.

Sonuncu olarak da iç huzuru için pozitif olalım, pozitif düşünelim ve şükredelim. "Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” düsturunu hayatımızda yaşayarak uygulayalım.


İstediğimiz her şeye sahip olamasak da sahip olduklarımız için şükretmeyi unutmayalım. Çünkü şükretmek bizi daha mutlu daha umutlu ve daha bilge kılar. Şükretmek aynı zamanda, bakış açımızı değiştirip hayatın kötü yanlarına yoğunlaşmaktan da uzaklaştırdığı için, hayatın iyilik ve güzelliklerini görme odaklı yaşamamıza vesile olur.

Tolstoy 'un "Her sabah uyandığımızda hatırlamamız gereken şey, mutluluğun başka yerde değil, sadece kendi yüreğimizde olduğudur. Çünkü huzurun kaynağı dışımızda değil, içimizdedir." sözünün bize rehberlik etmesine izin verelim.


Sevgili dostlar bu yazımızı da Mevlâna hazretlerinin bir sözü ile noktalayalım:

"Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.”


Hatıralarınızda Gül'e dönüşme anılarının Kül'e dönüşmelerden daha çok olması duası ile....


Süreyya Deniz

@SreyyaDeniz4


コメント


bottom of page