top of page
Yazarın fotoğrafıÖnder Aytaç (Prof)

İSMAİL NAZLI MI SAİD KAYA MI? YÜRÜTME KURULU MU HOCAEFENDİ Mİ?


GİRİŞ


Çok uzun 1 aradan sonra yeniden merhaba. Bundan sonra bu köşeden -DÜŞÜNCE ATÖLYESİ- sıklıkla 1 araya gelecek ve beraberce akıl + yürek imecesini gerçekleştireceğiz. Gerçekleştireceğiz çünkü bu konularla ilgili sizlerden gelen on binlere yaklaşan DM'ler, twitler, e-mailler, whatsapp mesajları, telefonlar ve mektuplar var.

HİZMET HAREKETİ TABANININ (S)ESİ

Özellikle 15 temmuz sahte darbesi sonrasında, Hizmet Hareketi'nin (HH) tabanı, 1 daha benzeri yol kazalarını hiç yaşamamak için, gerçekten de çok ama çok duyarlı hareket etmekte ve yaşadığı / gördüğü her türlü aksaklığı, yönetimdeki çözüm bulmaktan uzak idarecilerle değil ve fakat samimi bulduğu ve sorunların çözümüne aracılık edeceğine inandığı hizmet insanlarıyla bunları -hem de belgeleriyle birlikte- paylaşma yolunu seçiyorlar. Yeter ki çözüm odaklı ve hizmet hareketini daha iyiye doğru taşıyıcı şekilde konulara yaklaşılmış olsun..

Makaleyi yazmaya başlamadan önce biz öncelikle kendimizin durduğu yeri belirtmek istiyoruz.. Bu yer; Sn. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin dizinin dibi ve biz ailecek, onun fiili ve kavli olarak yaptığı her duaya, canı gönülden hep 'amin' diyen kimseleriz. Hatta işi biraz daha kısa ve öz 1 şekilde ifade etmek gerekirse; ''Rabbimiz, biz naz-niyaz makamında dua etmesini yeterince bilemeyebiliriz. O yüzden Hocaefendi her ne için dua ediyorsa, lütfen, ne olur, onları kabul et. Biz sadece onun yaptığı dualar için amin diyoruz'' gibi en kestirme şekilde dua edenlerdeniz.

NEREDE DURUYORUZ?

Her kim ne derse desin, bulunduğumuz yerden de çok memnunuz. Memnunuz çünkü; Sn Gülen; ''Aysal Aytaç benim 50 yıllık dostum, arkadaşım ve yoldaşım, onun eşi hocahanım ise benim yıllardır yaptığı hizmetler ile bildiğim 1 kardeşim. Bu ailenin çocuklarını da İzmir Bornova'daki Küçük Cami'deki cuma vaazları ve akşam sohbetlerinden bu tarafa (1976) tanırım'' demektedir ki, biz de Hocaefendi'nin bu söylediklerine 1 ömür boyu sadık kalacağımıza ve Hocaefendi'yi üzecek hiç 1 şey yapmayacağımıza, namusumuz ve şerefimiz üzerine söz veriyoruz.

Hayattaki tek kırmızı çizgimiz; Hocaefendi'ye ve Hizmet Hareketi'ne hiç 1 sıkıntı gelmemesi için canla başla çalışmak. Mücadelemiz ise Hocaefendi'nin kredisini kullanarak, hizmeti yağmalamaya çalışan ve çok kötü yönetimleri ile Hizmet Hareketi'ndeki insanları hayatından bezdiren üst düzey yöneticilerden başlayarak, her kim olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, işte bu hastalıklı yapılar ve insanlar ile mücadele etmek..

Amacımız ise kötü yapıları ve bu rezillikleri yapan kişileri her ne pahasına olursa olsun ifşa etmek. Bu yöntemin çok sağlıklı 1 yol, ya da tek yol olduğuna da inanmıyoruz. Ama maalesef ki bu metodun haricinde sağlıklı işleyen hiç 1 mekanizma şu aşamada yok. Bir diğer anlatımla; ombusmanlık ve teftiş gibi sağlıklı işleyen 1 sistem kurulana kadar, bu yöntemi çalıştırmaya devam edeceğiz. Bir diğer anlatımla 'kol kırılır yen içinde kalır' anlayışına asla katılmıyoruz..

Duruş yerimizi belirttiğimiz yukarıdaki bu açıklamalardan sonra, isterseniz Amerika'daki son tayin olayından söz ederek, ilk makalemizi siz okuyucularımıza arz edelim.

SN. HOCAEFENDİ VE ''ALİ HEYET''

Sn. Erdoğan, Sn. Akar ve Sn. Fidan tarafından tasarlanan ve başarısız olması planlanan 15 temmuz sahte darbesinden sonraki süreçte, Hocaefendi, hizmet insanı olan ya da hizmete dost olan insanların başlarına gelenlerden ötürü çok ciddi 1 üzüntü içerisindedir ve bundan dolayı da daima 2 büklüm olmakta ve adeta kıvrım-kıvrım kıvranarak çok acı ve sancı çekmektedir.

İşte bütün bu yaşanan olumsuzluklardan dolayı, 'gereksiz tebessümün' ve 'duasız geçen zamanın' bile kendisini çok üzdüğünü ifade eden Sn. Gülen, kendisini mağdurların çektiği sıkıntılardan dolayı, adeta baş sorumlu gibi hissetmekte ve bu nedenle de neredeyse kendisini her şeyden soyutlayarak, sorunların çözümünü de kendi aralarında gerçekten de istişare ettiklerine inandığı ve hizmet kamuoyunun düşüncelerine ve geri dönütlerine değer verdiklerini düşündüğü, genişletilmiş rakam ile 30-35 kişilik 1 ''ali heyet''e ve onların içinden de 'yürütme kurulu' olarak ifade edilen ve 6 + 1 kişilik olan 1 heyete, yetkilerini devretmiş gibi 1 tavır sergilemektedir..

Neredeyse son 5 yıldır bu heyet, HH ile ilgili her konuda kararlar almakta ve çoğu zaman da bu heyet adeta 1 güç zehirlenmesi bile yaşayarak, istediği gibi HH ile ilgili at koşturmakta ve pek çok konuda da kendi adamlarından teşekkül etmiş 1 hiyerarşik sistem ile HH'ni yönetmekte ve yönlendirmektedir.

Üzülerek ifade etmeliyiz ki, Hocaefendi adeta kendini 1 tabutun içine koymakta, içeriden de bu tabutu çivilemekte ve 1 an önce öteki aleme gitmek için dua ederek, kendisine gelen her konuyu da istişare heyetine havale etmektedir. Hocaefendi'nin çevresinde olan bu dar kadro ise, yönetimdeki tek güç olmanın verdiği rahatlık içinde, adeta hizmeti kendi isteklerine göre tepeden tırnağa şekillendiren 1 tavır sergilemektedir. Hocaefendi çok-çok nazik 1 insan olduğu için, icracı heyetin yaptığı çok ciddi hatalarda bile, elden geldiğince konuya müdahale etmemekte ve adeta peygamberî 1 duruş sergileyerek, kaderin hükmünü icra etmesini ''olanda hayır vardır'' hadisinin şekliyle ve sessizlikle yorumlamaktadır.

Ancak cemaatin dağılması istenmiyorsa, küskünlerin artmasını durdurmak arzulanıyorsa, camia insanlarına güven unsurunun yeniden tesis edilmesi arzulanıyorsa, eskisi gibi muavenet, himmet, burs ve kurbanların toplanılması şeffaflaştırılarak ve kesinlikle resmi yollardan ve kayıt altına alınarak sistematize edilmesi isteniyorsa, Hocaefendi; mutlaka ama mutlaka alana / sahaya inmeli ve olaylar ile ilgili tavır koymalı ve bu icracı heyetin üst üste yaptıkları hatalar ile onun kendisinin özdeşleştirilmesine neden olan heyetin ve yöneticilerin tavırlarına 'dur' demelidir.

Aksi halde önümüzdeki çok kısa 1 süre içine, tek ortak değer olan ve cemaat içinde herkes tarafından saygı duyulan, sevilen, değer verilen Hocaefendi'ye bile insanlar, icra heyetinin yaptıkları her hatalı davranışa kılıf ve kalkan olacak şekilde uydurdukları 'bunu Hocaefendi emretti / söyledi' yaklaşımı ile camia 'köprüden önceki son çıkışı' da kaçıracak 1 konuma doğru süratle koşmaktadır..

SN. İSMAİL NAZLI VE SN. SAİD KAYA OLAYI

Şimdi de Amerika'daki somut Sn. İsmail Nazlı'nın görevden alınması ve yerine de Sn. Said Kaya'nın verilmesi örneğini inceleyecek olursak, araştırmalarımızı maddeler halinde ve bazı sorular sorarak şu şekilde sıralayabiliriz.

1. 'Ali Heyet'in içindeki 'icra heyeti' 1,5-2 yıl önce Sn. Mehmet Yaşa'nın yerine, Sn. İsmail Nazlı'yı İngiltere'den ABD'ye getirirlerken, sessiz ön şart olarak, onun aktif icraatçi olmasını değil, Sn. Mehmet Yaşa'nın yönetimi ve gözetimi altında 1 yöneticilik sergilemesini istediler ve bunu da ama açıktan ama üstü örtülü olarak Sn. İsmail Nazlı'ya defaatle ifade etmişler midir?

2. Bu bağlamda Sn. Mehmet Yaşa'nın ve Sn. Barbaros Kocakurt'un da icracı heyetin içinde olmamalarına rağmen, sanki heyetin aktif birer üyesi gibi karar alma mekanizmasının içinde yer aldıklarını ve her türlü kararın alınmasında etkili olduklarını da, burada yeri geldiği için belirtmekte yarar var mıdır?

3. Her birisi çok saygın ve hizmet hareketinin ilklerinden olan ve Hocaefendi'nin de en yakın arkadaşlarından olmalarına rağmen, çok üzülerek ifade etmeliyim ki, heyetin içinde sürekli üye olan sınırlı sayıdaki büyük abiler ise, her işin içinde sanki varlarmış gibi gözüken ve fakat sadece alınan kararları HH tabanına duyurmak ve tabanın gazını almak için ''zoom meeting'ler ve nasihat dersleri ile icra heyeti ve HH'nin tepe üstü yöneticileri ülke ve eyalet hadimleri tarafından 'konu mankeni' gibi kullanılan ve 1 husus Hocaefendi'ye arz edilirken, asıl kararı alan çekirdek icra heyeti üyelerince, adeta -ve yalnızca- 1 'dolgu malzemesi' gibi rol oynayan bu kimselere de acaba icracı heyet ve üst düzey HH yöneticileri ciddi anlamda 1 haksızlık mı etmektedirler?

4. ABD'de eyalet hadimleri ve HH'nin icra heyeti arasında çok uzun yıllar içinde oluşan ve kendi adamını kollamaya / kayırmaya dayalı 1 ilişkinin varlığı da açık ve seçik olarak; Atlanta, New Jersey, New York, Los Angeles, San Francisco, California, Texas, Oklahoma vb. eyaletler örneklemesiyle de gözükmektedir, ki bu saydığımız eyaletler sadece misâl olması açısındandır ve çok daha başka başka yerleşim birimleri de bu listeye eklenebilir.

5. ABD bağlamında aktif icraatte olan Sn. İsmail Nazlı'yı, değişik zamanlarda, değişik kimseler ve farklı gruplarda yer alan insanlar, 1 şekliyle Hocaefendi'ye gidip şikayet mi etmektedirler? Ve bu konuda da Sn. Mustafa Özcan'ın katkısı söz konusu mudur?

6. Hocaefendi en sonunda icracı heyete İsmail Nazlı'nın yerine önerecekleri 1 ismin olup olmadığını sorar ve icra heyetindekiler de ''Said Bey'i'' önerirler / teklif ederler. Acaba Hocaefendi'nin aklındaki Said Bey ile heyetin önerdiği Said Bey arasında 1 fark var mıdır? Daha net 1 ifade ile söylemek gerekirse; Hocaefendi'nin düşündüğü kimse Said Aksoy iken, heyetin önerdiği kişi ise Sn. Said Kaya mıdır? Hatta icra heyeti ile Hocaefendi'nin yaptığı görüşmede 1 diğer kişinin daha adının geçtiğini de -Adem Kalaç- gazeteci Ahmet Dönmez bu konu ile ilgili hazırladığı ilk görselde ifade eder.

7. İcra heyeti 1 gün sonra yeniden Hocaefendi'ye gelerek Sn. Said Kaya’yı da beraberlerinde getirirler ve ABD hadimliği için onu arz ederler. Hocaefendi kanımızca çok kibar ve nezaket sahibi 1 insan olduğu için, Sn. Said Kaya'nın kendisine getirilmesine icra heyeti topluca karar verdikleri savı ile ses çıkarmaz ve kendi düşüncesinin yerine icra heyetinin düşüncesine saygı duyar ve kendisine Sn. Said Kaya'nın arz edilmesi sonrasında da onun kendisi tarafından seçilmiş 1 kişi olduğunu icra heyetini yıpratmamak için kabul eder. Dışarıdaki herkese de bunu söyler ki bu davranış şekli Hocaefendi'yi yakından tanıyanlar açısından bilinen ve yıllardır Hocaefendi'nin her zaman uygulaya geldiği 1 davranış biçimidir.

8. İcra heyeti ise her yerde bu seçimin ve değişimin Hocaefendi tarafından bizzat ve res'en yapıldığını açık ve seçik 1 şekilde kampta eda edilen 23 Ekim Cuma namazı sonrasında da, 'zoom meeting'lerde de deklare ederler ve süratle bu haberi bütün Amerika’ya ve hatta dünyaya yayarlar.

9. Düşünebiliyor musunuz 1 insan ki, bu kişi yıllarca Sn. Mustafa Özcan'ın İstanbul'da ve Balkanlarda kendisi ile birlikte çalıştığı ve görevler verdiği, Sn Dr. Ali Ursavaş'ın Filipinler'de hadim olmasında etkili olduğu, Sn. Şerif Ali Tekalan'ın yıllarca Fatih Üniversitesi kendisini genel sekreter olarak üniversitede istihdam ettiği, Sn. Mehmet Yaşa'nın Filipinler'den ABD'ye gelmesi için Amerikan vizesinin alınması aşamalarında her türlü kolaylığın sağlanması için 1 yıl boyunca aktif çalıştığı Sn. Said Kaya onların değil de, Hocaefendi'nin seçtiği ve res'en atadığı 1 insandır ve icra heyetini bile 'by pass' yaparak ona bu görevi tevdi etmiştir öyle mi?

11. Yukarıdaki bu yaklaşım düpedüz insan aklı ile alay etmek ve Hocaefendi'nin nezaketini kötüye kullanmaktır. Ve yine Hocaefendi'yi cemaatinin kalbinde ve dünyada ona muhabbet besleyen dostlarının gözünde küçük düşürmekten ve bundan sonraki icraatlarda Hocaefendi'nin müdahale etmesinin önünü kesmek için sinsice atılmış 1 adımdan başka 1 şey değildir. Ve kanımızca ABD Hadimliği için icra heyetinin aklından geçen kişi de Sn. Said Kaya değil, ondan sonrası için düşünülen ve ABD'deki eyaletlerde yapılanmış olan 1 diğer etkin kişidir ki bu kişi ve ekibi ile ilgili bilgi ve belgeler camianın tabanındaki yüzlerce insandan bize de geldiği için, şu aşamada bu kişiyi ve ekibini burada ifşa etmeyi doğru bulmuyoruz.

12. 1 gün sonra İsmail Nazlı adına ve onun ABD hadimliğinde devam etmesi arzusuyla akademisyen, iş adamları ve kanaat önderinden oluşan 5-6 kişilik 1 heyet Hocaefendi'ye gelirler. Kanımızca kampta çok kimsenin korona virüsü nedeniyle hasta oldukları 1 dönemde, bu insanların Hocaefendi'ye çıkmasına icra heyetinin izin vermesi de çok manidardır. Yine Hocaefendi'nin ''istişare sonucu alınmış olan 1 karardan, dış baskılar sonucunda geri dönülmesini asla tasvip etmediğini'', herkes ve özellikle de icraa heyetinin üyeleri çok iyi bilmesine rağmen, yine de bu 5-6 kişilik Sn. İsmail Nazlı lehinde konuşmaya gelen heyetin Hocaefendi'ye nasıl ve niçin çıkarıldığı da üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gereken 1 diğer önemli konudur.

13. Hocaefendi ile görüşmeye gelen bu heyetin onun yanından ayrılmasından sonra Sn. Gülen üzüntülerini dile getirir. Kanımızca icra heyeti burada da acaba tam anlamıyla ''tavşan kaç, tazı tut'' oyununu mu oynamaktadır? Hele ki Şerif Ali Tekalan'ın, Hocaefendi'nin hassasiyetlerini çok iyi bilmesine rağmen, Hanımefendi 1 akademisyen'in konuşmasının önünü açması ve ''bana dışarıda söylediklerinizi, burada da hocamıza söyler misiniz?'' yaklaşımı da, oradaki heyet üyeleri ile Hocaefendi'yi karşı karşıya özellikle getirme bağlamında bilinçli adımların atıldığının 1 diğer göstergesi olsa gerektir. Kanımızca burada da ısrarla oynanan oyun, Sn. Said Kaya'nın tayinini res'en Hocaefendi'nin istediğinin millete empoze edilmesi çalışmasıdır.

14. Sn. İsmail Nazlı'nın Kuzey Avrupa'ya -Baltık Cumhuriyetleri- tayin edilme teklifini kabul etmemesi, kendisinin Kanada vatandaşı olmasından dolayı Canada'ya gitmek istemesinin de yönetimce kabul görmemesi sonrasında, kanımızca kendisinin Amerika içinde 1 görevde istihdam edilmesi söz konusu olacağı da yine bize gelen bilgiler arasındadır. Ona yakışan ise Hocaefendi'nin dediğini yapmak ve kendisi merkezli HH içinde 1 fitnenin çıkmasına engel olmaktır.

15. Sn. Said Kaya açısından ise durum çok daha kaotiktir. Çünkü onu bu göreve getiren icra heyeti üyelerinin hepsini de o kayıtsız*şartsız memnun etmek zorundadır. Eğer etmez ise bu heyet 1,5 yıl içinde Sn. İsmail Nazlı'nın başını yedikleri gibi, onun da başını kolaylıkla yiyebilirler.

16. Ayrıca icra heyetindeki üyelerin bazılarının, eyaletlerdeki yöneticiler ve üst düzey görevlilerle farklı boyutlarda çıkar ilişkileri var mıdır? Bunun en somut örneği de Atlanta'daki Sn. Tahsin Gül ve ekibinin örneği midir?. Bu ise daha sadece suyun üzerinde gözüken aysbergin küçük 1 parçası mıdır? Sn. Bahtiyar Erdoğan'ın ve çevresindeki insanların durumları da Sn. Tahsin Gül'e rahmet okutacak cinsten benzeri hoş olmayan eylemlerdir. Yine pek çok eyalette yaşananlar da Sn. Tahsin Gül hadisesinden aşağıda kalan 1 durum değildir. Bu konularda Texas dahil farklı eyaletlerle ilgili elimizde pekçok bilgi ve belgenin olduğunu da açık ve seçik olarak söyleyebiliriz. Bunlarla ilgili de; şeffaf, hesapverebilir, bütünüyle hukuka uygun, yerelleşmiş ama denetlemenin çok ciddi yapıldığı sistemlere geçiş olmazsa, bizler de gerekli adımları atacağımızı hatırlatmakta yarar görüyoruz.

17. Sn. Said Kaya kendisinin arkasında sımsıkı duran ve icra heyetinin bu konudaki istişare kararı sonrasında Sn. Said Kaya'yı hatası ve sevabıyla göğüsleyen Hocaefendi'ye yüzünü döner ve onunla çalışacak olur ise icra heyeti tarafından çok kısa 1 zamanda harcanır. Heyet ile çalışmasına devam ederse de belli 1 süre kullanılır. Kullanım süresi geçtikten ve yıpranmaya başladıktan sonra da görevden alınarak itibarsızlaştırılır. Filipinler örneklemesi ve onun yüzünden orada yaşanılan mağduriyetler ve orada hizmetin bitme noktasına gelmesi de şu anda akılda olan ama çok zikredilmeyen konulardır.

SONUÇ

Camianın içinde olan ve idari görevi olmayan her 1 birey, 15 temmuz çıkarımlarını da sürekli aklında tutarak, Hocaefendi'nin söylemiyle 'yıkılası abilik' durumlarına da dikkat ederek, bulunduğu her yerdeki hizmet kurumlarını ve uygulamalarını; şeffaf, hesapverebilir, bütünüyle hukuka uygun, yerelleşmiş ama denetlemenin de çok ciddi 1 şekilde hizmet hareketine yardımda bulunan kişilerin de işin içinde olduğu ve maaşlı, tayine tabi kimselerin dışındaki hizmet gönüllüleriyle birlikte yapıldığı 1 sisteme geçişi sağlayıcı adımlar atılmalıdır. Eğer bu yapılır ve batılı standartlarda 1 sivil toplum hareketine dönüşülürse, geleceğe umutla / ümitle bakılabilir. Hocaefendi'nin mevcudiyetinin var olması da bu anlamda büyük 1 şanstır. Bu durumun aksinin düşünülmesi halinde ise bu HH'nde 1 ortadoğu yapısı halinde kendi sonunu hazırlamış olur..


26.10.2020. İngiltere.

Önder Aytaç (Prof. Dr.)

Instagram: @onderaytac1

Facebook: Aytaç Haber

YouTube: ÖA Düşünce Atölyesi

Comments


bottom of page