Köprü mü 15 Temmuz mu?
Can Dündar’ın “Köprü” belgeselini yayınladığını ilan etmesi sonucu birkaç şey gözlemledim. Bunları müsadenizle paylaşmak istiyorum.
1. Hizmet Hareketi’nin adrenalin seviyesi arttı. Telaşlandı, zira artık mesele uluslararası boyutta idi. Bunu yapan Can Dündar gibi saygınlığı yüksek, sürgünde bir gazeteci ve basılan yer Almanya gibi özgür bir ülke idi. Evet bu belgesel Türkiye’de yapılsaydı hepimiz çok iyi biliyoruz ki Hizmet Hareketi’nden (HH) kimse bunu ciddiye almazdı. Çünkü HH’nin çok önemsediği demokratik ve modern dünya ülkeleri de bunu ciddiye almayacaktı. Ya şimdi?
2. Bizim bu kadar gazetecimiz, paramız, destekleyicimiz, mağduriyetlerimizin duyurulması ve çözülmesi için bu kadar arzumuz isteğimiz vardı. Kaç yıl geçti peki biz neden yapamadık? Halit Esendir’in dediği gibi Avrupa ve Amerika’daki yayın organları satılmasaydı bu konuda bir çalışma olacak mıydı acaba? Kısmen kendisine katılmakla beraber eğer şartlar olsaydı ve bir belgesel yapılsaydı dahi yine de “HH suçsuzdur” propagandasından öte gidemeyen Köprü belgeselinde olduğu gibi kuvvetle muhtemel objektifliği düşük bir çalışma ortaya koyacaklardı. Peki bu belgesel nasıl ve kimler tarafından yapılmalı idi?
3. Bu süreçte sayıları neredeyse bir elin parmağını geçmeyen, insafsızca eleştirilere rağmen görece daha bağımsız kalabilen bazı gazetecilerin emekleri takdire şayan. Fakat onların da kaçırdığı bir nokta oldu sanki. Kendileri Can Dündar’dan çok daha büyük bir veri tabanına ulaşma imkanına sahiplerdi ve bunları kullanarak, çabalayıp çalışarak birçok soruya gayet makul ve mantıklı izahlar da getirdiler belki. Fakat “clarity beats accuracy” derler. Yani “netlik doğruluğu yener”. Köprü Belgeseli bana göre bu prensibin pratiğe dökülmüş hali oldu. Orada anlatılan birçok şeyi “eksik, yanlış perspektiften bakıyor, o öyleyse bunu nasıl açıklarsın vs” diye eleştirebilirsiniz, ki bunu kesinlikle yapmanız gerekiyor. Meselâ Said Sefa’nın bu belgeselin akabinde yayınladığı açıklamaya bu türden bakabilirsiniz. “Köprü Belgeseli ne kadar bilimseldir?” diye sorabilirsiniz. Üzerinde ciddi tartışılır bazı noktalar olsa da ortada büyük bir emek var. Çalışmada emeği geçenleri bu manada yürekten tebrik ediyorum. Fakat kaçırılmaması gereken bir gerçek de var ki, her ne kadar objektif olmaya çalışsak da bazen filmler bilimin önüne geçebiliyor. Tüm vicdan sahiplerinden ümidim şu ki n’olur inandığınız değerler aşkına bilimi filmin önüne geçirin. Madem bu kadar bilginiz var, o zaman lütfen siz de onu halkın anlayacağı bir şekilde belgeselleştirin. Bunu denedim olmadı diyen varsa o basın yayıncılardan şimdiden özür dilerim. Ama değilse “bize kimse yardım etmezdi” diye genelleme yapmadan önce bir deneyin derim.
4. Son olarak, adı üstünde Hizmet Hareketi. Bir şeyler iteklemeden harekete geçilmiyor malesef ki. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sıklıkla vurguladığı ifade var ya hani “kendinden motorlu olmak”. İşte onu henüz gerçekleştiremedik. Fakat meyyit gibi durmaktansa iteklenince harekete geçmek de bir yaşam göstergesidir. En azından bunu başarabilenlerimize selam olsun.
Yazan: Bir Yolcu
Commentaires