top of page

HAYSİYET

3 OCAK 2020

Ana Yazı

HAYSİYET

 

Hiç düşündünüz mü Nelson Mandela 27 yıllık hapis hayatını özsaygısını kaybetmeden nasıl geçirdi? Ya da Oscar Lopez Rivera 36 yıllık mahkumiyet hayatını? Ya peki Bediüzzaman? 

 

Nelson Mandela Robben Adası’na mahkum olarak gönderildiği zaman beraberindeki dava arkadaşlarına dönerek, “burada bize ne yapmaya çalıştıklarını öğrenmemiz lazım ki kendimizi koruyabilelim” der. Ve hapishanede kaldıkları zaman sürecinde gardiyanların amaçlarının mahkumların onurlarını ihlal ederek onların insanlıklarını ellerinden almaya ve onlara insanlıklarını unutturmaya çalıştıklarını anlarlar. Bu süreçte tarih sadece Güney Afrika’nın bağımsızlık serüvenine değil, aynı zamanda Nelson Mandela ve arkadaşlarının 27 yıllık hapishane hayatındaki onur mücadelesine de şahitlik eder. 

 

İnsan ilişkilerine bakıldığında anlaşmazlıkları tetikleyen, insanların duygularını besleyen fakat görünmeyen önemli bir faktör vardır: Onur. Anlaşmazlık çözümlerinde her geçen gün önemi daha da idrak edilen insan onuru, sonradan kazanılmış bir yeti değil, her insana yaradılıştan verilmiş bir haktır. İhlâli söz konusu olduğunda ve onarılmadığında, ilişkilerde çözümü çok kolay problemleri bile çözülemez hale getirebilir. Bazen yaşadığımız yoğun hak ihlâlleri sebebiyle sinip köşeye çekilse de onur, biraz cesaretle tekrar dirilmeyi bekleyen bir yiğit gibidir. Peki, onur-haysiyet nedir, ne değildir? Bu iki kavramın insan ilişkilerindeki önemi nedir? 

 

İngilizcede “dignity” olarak tercüme edilen haysiyet, insanın onuru ve kendisine duyduğu özsaygıdır. Bir insan başkaları değer verdiği için veya değer verilir bulduğu için değil, sadece insan yaratıldığı ve haysiyet sahibi bir varlık olduğu için değerlidir. Başkalarının size verdiği veya vermediği değer sizin haysiyetinizden hiçbir şey eksiltmez. Sizi katiyen değersizleştirmez. Eğer karşınızdaki insan size değer ver(e)miyorsa, bu sizin değer atfedilir olmadığınız için değil, o kişi insana değer vermesini tam öğrenmediği içindir. Yaradılıştan kendi değerini bilen bir insan, hangi durumda olursa olsun, -bazen şartların eziciliği altında bocalasa bile- asla yıkılmaz ve devrilmez. 

 

Burada asıl olan, gerçek haysiyet ile sahte haysiyeti birbirine karıştırmamaktır. Eğer bir insan övülmek ve farkında olmak arzusu taşıyor ve bu duygunun peşinden koşuyorsa bu o insanın sahte haysiyet ile beslendiğinin bir göstergesidir. Kendini değerli hissedebilmek için sürekli başkalarının onayını arar ve çevresinde bu duygusunu tatmin edebilecek insanlar bulundurur. Bunlardan mahrum kaldığında da kişilik krizine veya  bunalıma girebilir. Oysa ki gerçek haysiyet içimizdedir. Yani insan, ancak gerçek haysiyet duygusu ile onurlu bir hayat yaşayabilir. Böyle insanlar bütün dünya onlara sırtını dönse bile sarsılmadan ayakta kalabilirler.

 

Sosyal çevremize baktığımızda her iki kalıba da sığacak bir çok insanın varlığını görürüz. Peki toplumun bireyleri olarak biz kendimizi nerede görüyoruz? Sahte haysiyet ile mi yoksa içimizden gelen gerçek haysiyet ile mi ayakta duran bireyleriz? İçinde bulunduğumuz hayat şartları ağırlaştığında, duygu yoğunluğu yaşadığımızda ve psikolojik baskılar altında kaldığımızda nasıl davranıyoruz? Haysiyetimiz ihlâl edildiği zaman nasıl tepki veriyoruz? Birisi haysiyetinizi zedelediğinde, onurunuzu incittiğinde içinizde yaşadığınız burukluğu, kırgınlığı adlandırabiliyor musunuz? Adlandırdıktan sonra onları kelimelere döküp karşınızdaki insanın -bu hiç hoşlanmadığınız birisi olsa bile- sırf insan olduğu için, onun duygularını zedelemeden kendi hislerinizi ifade edebiliyor musunuz? Eğer yaşadığımız anlaşmazlıklara ve sorunlara kalıcı çözümler arıyorsak bu gibi durumları idare etme becerisini kazanmamız gerekir. 

Bazen insanlar söyledikleri sözlerin, yaptıkları davranışların, hatta îmâlı bir bakışın karşısındakini nasıl yaraladığının farkına varamayabilir. İnsanın haysiyetinin aldığı yaralar, dile getiril(e)meyen bu duygular zamanla birikip farklı bir şekilde ortaya çıkarak ilişkileri yıpratıcı hale getirebilir ve hatta bitirebilir. Bu durumda yaşadığımız duyguları adlandırabilmek ve onlarla yüzleşmek çözüme ulaşma adına atacağımız ilk adımdır. 

Müsadenizle burada sizleri Dr. Donna Hicks’in İlişkilerde Onur Mücadelesi adlı kitabından 'Haysiyet Modeli' ile tanıştırmak istiyorum. Dr. Hicks, bu modeli insanların yaşamlarında ve ikili ilişkilerinde haysiyetin nasıl bir rol oynadığını daha iyi anlamaları için geliştirmiş. Çatışma ve anlaşmazlık anlarında yaşanan veya yaşatılan özsaygı ihlâllerine farkındalık getirip adlandırdıktan sonra, zedelenen insan ilişkilerini tekrar inşa etmek icin olurlu ve uygulanabilir önerilerde bulunmaktadır. Yazar; insanların özsaygılarına yönelik yapılan saldırıları ‘haysiyet ihlâli’, bunu yapan kişileri de ‘haysiyet ihlâlcileri’ olarak adlandırmaktadır. 

 

Burada bir iki örnek ile haysiyet ihlâli konusunu açmak istiyorum. Dr. Hicks, “Haysiyetin on Temel Unsuru”nu listelerken insanları ‘anlamak’ kavramını da ekler ve bunu şu şekilde açıklar: “Başkalarının ne düşündüğünün önemli olduğuna inanın. Onlara bakış açılarını açıklama ve ifade etme fırsatı verin. Onları anlamak için bilfiil dinleyin.” İşte, insan söylediklerinin ciddiye alınmadığını, havada kaldığını ve umursanmadığını hissettiği anda içinde yaşadığı burukluk ve değersizlik hissinin adı haysiyet ihlâlidir. Muhakkak hemen hemen hepimiz hayatımızın bir evresinde bunu tecrübe etmişizdir. Bu duygu ihlâlleri onarılmadığı zaman kırgınlıklara, öfkeye ve hatta nefrete dönüşebilir ve anlaşmazlıkları içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. Bundan dolayı, gerek ikili ilişkilerinizde gerek aile ilişkilerinizde ve gerekse de iş ilişkilerinizde insanları samimiyetle dinleyin. İnsanları dinliyormuş gibi yapmayın, gerçekten dinleyin. Onları dinlemiş olmak için değil, anlamak için dinleyin.   

İkinci olarak, farkında olmamız gereken başka bir husus da itibar ihlâli olmayan davranışları sanki öyleymiş gibi algılayıp yanılgıya düşmektir. Dr. Hicks’in listelediği İtibar İhlâli Yaratacak Baştan Çıkaran On Yanılgı’dan bir tanesi “Geri Bildirime Direnç Göstermek” tir. Geri Bildirimden en iyi şekilde istifade edebilmek için yazar okurlarına şu tavsiyede bulunuyor: Başkalarından gelen geri bildirime direnç göstermeyin. Genellikle ne bilmediğimizi bilmeyiz. Hepimizin kör noktaları vardır; hepimiz bilinçsizce haysiyet kırıcı davranışlarda bulunabilliriz. Özsavunmacı içgüdülerimizin üstesinden gelmemiz ve yapıcı eleştirileri kabul etmemiz gerekir. Geri Bildirim bize büyümemiz için fırsat verir.” 

Evet, dengeli bir iç kontrol mekanizmasına sahip olmamız insanların davranışlarını daha iyi analiz etmemize yardım eder ve karşımızdakilerin her sözünü veya davranışını kişiselleştirmeyerek karşı atağa geçmemize engel olur. Problemlerle ilgili sorulan soruları, çözmek istediğimiz problemleri konuşmak ve bunları kişiliğimizden sıyırarak bunlarla yüzleşmek, bizleri haysiyet ihlâli yanılgısına düşmekten korur ve anlaşmazlıklara yapıcı ve çözüm odaklı yaklaşmamıza birincil derecede yardımcı olur.

Sonuç olarak onur-haysiyet, insana yaradılıştan verilmiş bir haktır. Bazen yaşadığımız yaralayıcı hadiseler karşısında sessizleşse de her an yeşermeyi bekleyen bir tohum gibidir. Özsaygıları sürekli ihlâl edilen kişilerin uzun vadede ne aile fertlerine ne de yaşadıkları topluma maalesef kazandıracak fazla bir şeyleri yoktur. Bu sebepten dolayı, her bir insan başkalarının hakkını ihlâl etmeme -anlaşmazlık anlarında bile- hassasiyetini göstermekle sorumlu olduğu gibi, başkalarının da kendi haysiyetini zedelemesine müsade etmemekle sorumludur.

 

Özetle, toplumdaki adalet dağılımının dengede kalabilmesi için her bir fert, üzerindeki bu sorumluluğun bilincinde olarak hareket etmelidir.

Fatma Susan Tufan, MA

fatmasusantufan@gmail.com

Diğer ANA YAZI’ların linklerini yayın sırasına göre aşağıda bulabilirsiniz.​

 

7. Sayi: LİDERLİK - Liderlerin Düştüğü Zihin Tuzakları 

6. sayı: İLETİŞİM - Mitigated Speech (Yumuşatılmış Anlatım)

5. sayı: ERKEK - Sevginin Işığında Değişim
4. sayı: ÖNYARGI - Sen Beni Yanlış Anladın (!)

3. sayı: KADIN - Öteki

2. sayı: İÇSELLEŞTİRİLMİŞ EZİKLİK ve İÇSELLEŞTİRİLMİŞ AYRICALIK - Taban ve Tavan

​1. sayı: HAYSİYET 

bottom of page