ERKEK
10 MAYIS 2020
Grup Düşünme Sendromu ve Hizmet Hareketi
“Herkes aynı düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir.”
-Albert Lipmann
Bir sistemde veya toplulukta çöküş, bozulma veya yıkılma var ise bu hiçbir zaman tek bir sebebe bağlı değildir. Her zaman birden fazla faktör vardır ve bu faktörlerin çoğunluğu birbiriyle etkileşim halindedir. Etkileşim halinde olan bu faktörler negatif veya pozitif olarak bir şekilde birbirlerini beslerler. Hasar tespiti yaparken de işte bu faktörlerin birbirleri arasındaki etkileşim derecesini ve bu etkileşimin sonucunda ortaya çıkan veya çıkması muhtemel sonuçlar göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle kompleks bir yapıya sahip sistemlerde veya toplumlarda günü kurtarmaya dayalı çözümler (repair-service behavior), kısa vadede çözüm sunsa da uzun vadede işe yaramaz. Yani; sistemdeki büyük problemi görmeden küçük problemleri düzeltme yoluna gitmek, zamanla daha fazla hasara yol açıp işleri daha da içinden çıkılmaz bir hale getirebilir.
Bundan dolayı, her ay Problem-Analiz köşesinde Hizmet Hareketi’ni (HH) şu anda içinde bulunduğu duruma iten sebeplerden veya faktörlerden bir tanesini ele almaya gayret ediyorum. Bu ele aldığımız sebepler birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında bunlar birbirlerine bağlı ve birbirlerini besleyen faktörler.
Evet, bu ayki problem-analiz köşesinin konusu grup düşünme sendromu (groupthink syndrome). Bu yazıda, grup düşünmenin tanımı, belirtileri ve zararlarından korunma yöntemleri üzerinde duracağım. Grup düşünme, güzel bir amaç için bir araya gelen insanların parçası oldukları toplum içerisinde bir dayanışma ve birlik oluşturma çabasının sonucu olarak zamanla ortaya çıkan ve grup üyelerinin irrasyonel ve işlevsiz karar vermesine sebebiyet veren psikolojik olgunun adıdır. Genelde tek liderli, dışa kapalı ve homojen gruplarda görülür. Grup düşünme, grup üyelerinin gerçekleri göz ardı etmesi ve alternatif düşüncelere dirençli veya kapalı olmasını ifade etmektedir(1). Özellikle karar verme mekanizmalarında bulunan heyetlerin kolayca düşebileceği bir durumdur.
Tarihe baktığımızda grup düşünmeden dolayı ülkelerin, toplulukların veya kurumların ciddi zarara uğradığına şahit oluruz. Yazının geri kalan bölümlerinde kısaca ele alacağım tarihî hadiselerden birkaç tanesi ise şöyle: Çernobil Faciası, 1986’da yaşanan uzay mekiği Challenger kazası, Amerika'nın Küba'ya yaptığı Domuzlar Körfezi Çıkarması, Vietnam Savaşı, vb.
Grup düşünmenin hakim olduğu gruplar, kendi düşüncelerini ve değerlendirmelerini eleştirmekten kaçarken, alternatif düşünce ve fikirleri de göz ardı ederler. Eleştirileri bastırıp kendi fikirlerinin doğruluğunda ısrar ederler. Bu tarz gruplarda, aşırı teslimiyetçilik vardır ve sorgusuz sualsiz yapılması istenen itaat, zamanla grup normlarından birisi haline gelmiştir. Farklı düşünen grup üyeleri görüşlerini ifade etmekten çekinir, hatta grupta kabul görmek için kendi fikirlerini grubun genel görüşüne uyarlarlar. Bu tarz grup üyeleri görüşlerini genelde toplantının en sonuna saklar ve gruptan çıkmasını tahmin ettiği kararları destekleyici yorumlar yapar. Bu da zamanla farklı fikirlerin ve eleştirel düşüncenin grup içerisinde bastırılmasına ve hatta yok olmasına sebebiyet verir. Yani bir bakıma, grup düşünmenin hakim olduğu bir grup veya toplulukta olması gereken ‘ortak akıl’ işlevini kaybetmiştir.
Grup Düşünme Belirtileri:*
Grup düşünme teorisini bulan sosyal psikolog Irving L. Janis, grup düşünme belirtilerini 8 madde halinde sıralıyor:
1. Kendine Aşırı Güvenme (the illusion of invulnerability): Grup düşünmenin en tehlikeli şeklidir. Grup üyelerinin kendilerine aşırı güvenmelerinden dolayı, karar verirken zayıf değerlendirmelerde bulunmalarına ve (eğer varsa) tehlikeyi göz ardı edip riskli davranışlar içine girmelerine sebebiyet verir. Burada, Çernobil Faciası’ndan bahsetmek isabetli olacak. Bazılarımızın hatırlayacağı üzere, 26 Nisan 1986 tarihinde, bir zamanlar Sovyetler Birliği’ne bağlı olan Ukrayna’da bulunan Çernobil Nükleer Santrali’nin 4. ünitesinde meydana gelen patlama sonucunda sadece olay anında 31 kişinin öldüğü, zaman içinde bu radyasyona maruz kaldıkları için ölen insanların sayısının ise 4000’e yakın olduğu söyleniyor. Kaza, santralin yıllık bakım vakti gelmesine yakın zamanda yapılan bir sistem testi sırasında meydana gelmiştir. Kazaya neden olan sebepler araştırıldığında, sistem testini yapan ekibin kendine aşırı güven duyması felakete sebep olan önemli faktörlerden biri olarak tarihe not düşülmüştür. Sistem testini yapan ekip Ukrayna’da saygınlık kazanmış ve daha bir yıl önce nükleer reaktörler alanındaki başarılarından dolayı ödül almıştır. Araştırmaların sonucunda, ekibin sistem testi esnasında birçok güvenlik kuralını ihlâl ettiği ortaya çıkmıştır. Test uygulanırken tehlike belirtileri olmasına rağmen bunlar göz ardı edilmiş ve ekip teste devam etmiştir. Sadece patlamaya iki dakika kala durumun ciddiyeti fark edilmiş fakat o anda maalesef her şey için çok geç kalınmıştır.
Başka bir örnek ise Kennedy’nin başkanlık döneminde Küba'ya yapılan “Domuzlar Körfezi Çıkarması.” Bu çıkarma harekâtı, Amerika’nın diğer ülkelerle olan ilişkisini zedeleyeceği ve başarısızlıkla sonuçlanacağı açıkça görülmesine rağmen Kennedy'nin danışmanları bu çıkarmayı başlatma kararı almışlardır.
1986’da yaşanan Uzay Mekiği Challanger da başka bir facia. Tabi ki tek sebebi grup düşünme değil fakat önemli sebeplerden bir tanesi de bu. Uzay mekiğinde düzeltilmesi gereken teknik sorunlar olmasına rağmen, mekiği uzaya gönderme tarihini ertelememek için eksikliklerin göz ardı edilmesinin sonucu olay, 7 kişinin hayatına mal olan bir faciayla sonuçlanmıştır.
Nedense burada aklıma hem Hizmet Hareketi (HH) hem de Türkiye'deki diğer cemaatlere karşı yapılacak bir operasyonun, yani bir “bitirme eylemi”nin kararlarının 2004 yılında alındığı söylentisi geldi. Bu söylemi birçok kişiden duydum ve medyada da okudum. Doğru olduğunu varsayarak sormak istiyorum: Eğer bu doğruysa ve bunu bilen insanlar varsa, o tarihten 2016 yılına kadar -ki uzun bir zaman- böyle bir tehlikeyi bertaraf etmek ve insanlara yönelik olacak zararları en aza indirgemek için ne gibi önlemler alındı? Ya da, aşırı özgüvenin ve elde edilen başarıların sarhoşluğuyla bu söylentiyi bilen insanlar gelen veya gelebilecek tehlikeleri bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde göz ardı mı etti?...
Bu soruları da buraya bırakarak devam ediyorum.
2. Tartışıl(a)mayan inançlar (Unquestioned Beliefs): Sorgulanmayan inançlar, grup üyelerinin ahlâkî ve etik olmayan problemleri görmezlikten gelmesine sebep olur. Ayrıca, grubun veya grup üyelerinin hatalı kararlarının ve davranışlarının zararlı sonuçları da göz ardı edilir. Burada, sınav soruları çalma ve bunu meşruymuş gibi göstermeyi düşünebilirsiniz.
3. Akla yatkın hale getirme (Rationalizing): Rasyonelleştirme, grup üyelerinin inançlarını tekrar gözden geçirmelerini önler ve olası tehlikelerin uyarı işaretlerini görmezden gelmelerine neden olur. Sınav soruları çalmanın, elden ele dağıtmanın kılıfına uydurulması gibi meselâ.
4. Stereotipleme (Stereotyping): Grup içi üyeleri, grubun fikirlerine karşı çıkan veya eleştiren grup dışı üyelerini görmezden gelir veya itibarsızlaştırır.
5. Otosansür (Self-censorship): İnsanın, kınanmaktan ve azarlanmaktan çekindiği için sürekli kendi endişelerini, kaygılarını ve korkularını baskı altında tutması ve gizlemesi.
6. Akıl Bekçileri (Mindguards): Kendini akıl bekçisi olarak görenler, sakıncalı ve kötü bilgileri dahil oldukları grup veya topluluktan gizlemek zorundaymış ve sanki bu onun göreviymiş gibi hisseder.
7. Oy birliği Yanılsaması (illusion of unanimity): Grup üyelerinin herkesin hemfikir olduğuna ve aynı şekilde hissettiğine inanma yanılgısıdır.
8. Doğrudan Baskı (direct pressure): Genellikle soru soran ve sorgulayan grup bireylerine uygulanır ve grubu sorgulayanlar genellikle sadakatsiz veya hain olarak görülür.
Yukarıda sıraladığım grup düşünme belirtilerinin birçoğuna (belki de hepsine) HH içinde şahit olmuşsunuzdur. Hepsine ayrı ayrı örnek verip yazıyı uzatmak istemiyorum. Kendi yaşadığınız veya şahit olduğunuz hadiseleri, katılmış olduğunuz toplantıları düşünerek maddelere uyan örnekler bulabilirsiniz.
Peki, grup düşünme problemini en aza indirgemek için neler yapılabilir? Burada buna birkaç cümle ile değinmek istiyorum. Aslında hepsi, bildiğimiz ama zamanla unuttuğumuz veya göz ardı edebileceğimiz şeyler.
Birincisi; toplantılarda grup lideri, yani toplantıyı yöneten kişi toplantıda bulunan herkese fikirlerini ifade edebilecek ve eleştirilerini sunabilecek ortam oluşturmalı. Yani, toplantıya katılan insanlar psikolojik olarak kendilerini güvende hissetmelidirler ki karar verilecek konu hakkında düşüncelerini, kaygılarını ve eleştirilerini çekinmeden dile getirebilsinler.
İkincisi; bütün kararların tek bir meclisten çıkması yerine küçük gruplar kurulması ve bu gruplara karar verme konusunda bağımsızlık verilmesi ve bunlara müdahale edilmemesi. Burada, HH’nin ülkelerde göstermiş olduğu bölgeleşme çabalarını düşünebiliriz meselâ. Ne kadar etkili ve başarılı olundu bilmiyorum ama grup düşünme sendromundan kurtulmak için atılması gereken doğru bir adımdı.
Üçüncüsü; grup üyelerini kritik olmaya ve kritik düşünmeye teşvik etmek çok önemli. Maalesef, en çok ihmâle uğrayan maddelerden birisi bu. Ayrıca, farklı fikirler sunan ve eleştiren insanları bundan caydırıcı davranışlar içine girmemeye de ayrıca dikkat etmek gerekiyor.
Dördüncüsü; gruptan birisini “şeytanın avukatı” (olabilecek en kötü ihtimali düşünüp değerlendiren insan) rolünü üstlenecek, yani muhalefet yapacak birisini görevlendirmek. Bu kişinin vazifesi, alınan kararları eleştirmek ve bu kararlara alternatif teklifler sunmaktır. Bu şekilde, insanların grup düşünme olgusuna düşmesinin önüne geçmek hedeflenir.
Sonuç olarak, daha önce de bahsettiğim gibi, HH’nin içinde bulunduğu duruma düşmesine sebep olan birçok faktör var. Ama benim görüşüme göre, bunların içinde en önemlisi ve en belirgin olanı grup düşünme sendromuna yakalanmasıydı.
Bir sonraki Problem-Analiz yazısında görüşmek üzere.
Kaynak:
(1) Janis, I. L. (1972). Victims of groupthink. New York: Houghton Mifflin.
*Lunenburg FC. Group decision making: The potential for groupthink. International Journal of Management, Business, and Administration. 2010;13(1).
Fatma Susan Tufan