top of page

İÇSELLEŞTİRİLMİŞ EZİKLİK

VE İÇSELLEŞTİRİLMİŞ AYRICALIK

3 ŞUBAT 2020

 

Taban ve Tavan*

 

   

*Bu söyleşi yazısında kullanılan ‘taban-tavan’ ibareleri, yazıda kullanılan örneklerle ilişkili olması nedeniyle yazılmıştır. Zira yazarlar olarak biz, bu kelimeleri kişilere yönelik bir hakaret olarak saymakla birlikte kullanmayı da kat’i olarak reddediyoruz. 

 

                                 

“Hiç kimse siz izin vermediğiniz müddetçe, size kendinizi değersiz hissettiremez.” 

  -Eleanor Roosevelt

 

Geçenlerde Allience of Shared Values (AFVS, Ortak Değerler Birliği) bir bildirge yayınlayarak Hizmet Hareketi'nin değişim adına yaptığı faaliyetleri 'üstü örtülü' bir şekilde kamuoyu ile paylaştı. Yazıyı derin derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeden bitiremedim. Bildirgede kullanılan üslûp ve hitab tarzları asıl değişmesi gereken faktörlerin değişmediğinin bir ispatıydı. Evet, yazıda Hizmet Hareketi’nin asıl yükünü sırtında taşıyan ve samimiyetle hizmet eden insanlardan ‘taban’ diye bahsedilmesi, ikinci sınıf insanlarmış gibi hitap edilmesi, değişim için atılan adımların yüzeysel kaldığını ve asıl problemlerle hâlâ tam olarak yüzleşilemediğinin veya yüzleşmek istenmediğinin bir göstergesiydi.

 

Hizmet Hareketi’nin içinde bulunduğu durumun bir "intractable conflict" yani "içinden çıkılması zor bir problem" olduğunu geçen ayki problem-analiz yazımda bahsetmiştim. Durum böyle olunca, bu karmaşık problemin yapıcı bir şekilde çözülebilmesi için konuyu birden fazla yönüyle ele almak gerekiyor. Ama probleme çözüm üretmeye başlamadan önce anlaşmazlıkları besleyen faktörleri bir bir tespit etmemiz ve karşımızda bulunan sistemin nasıl işlediğini anlamamız gerekli. Geçenki yazımda haysiyet ihlâllerinden bahsetmiştim, bu yazımda ise Hizmet Hareketi’nin üzerine bina edilmiş sistemin baskıcı yönetimine ve bu baskının sonucunda oluşan gruplaşma ve kutuplaşmaya dikkat çekeceğim, yani tavan ve tabana. Asıl ve doğru tabiri ile ezen ile ezilene. 

 

Yazımın ana teması olan 'içselleştirilmiş eziklik' (internalized oppression) ve 'içselleştirilmiş ayrıcalık' (internalized privilege) konusunun detaylarına inmeden önce "baskı (oppression)" ne demektir ona bir göz atalım. 

 

Baskı, topluluklarda içinde bir grup insanın daha fazla güce, ayrıcalığa ve imtiyaza sahip olması ve bu güç ve ayrıcalığı diğer insanların üzerinde üstünlük kurmak için kullanmasıyla oluşur. Baskının birçok çeşidi vardır. Toplumun yapısına göre birden fazla yöntem aynı anda kullanılabilir. Bu sadece devletlere, topluluklara has bir özellik değil, ikili ilişkilerde, iş ilişkilerinde, evliliklerde (hatta kişinin kendi kendine bile) görülebilen bir durumdur. Ama ben şimdilik konuyu, toplumdaki insan ilişkilerine bakan yönü ile ele alacağım. Bir örnek vermek gerekirse; erkek, evin maddî geçimini sağladığı ve kendini cinsiyetinden dolayı eşinden üstün gördüğü için, hanımının üzerine otorite kurması, yaşam alanını kısıtlaması, alınacak kararlarda eşine danışmaması ya da ona yeterince söz hakkı tanımaması baskıcı bir aile yapısına bir işarettir. Erkek kendi üstünlüğüne inandığı için de hanımının fikirlerini önemsemez, hatta aldığı kararlar sorgulandığı zaman öfkelenir, sinirlenir ve eşinin bu sorgulayıcı tavrını otoritesine bir tehdit olarak görür. Kadın kendi fikrinin önemli, değerli olduğuna ve dikkate alınması gerektiğinde ısrar ederse bu sefer koca hakaretlere başlar, eşine ezici ve haysiyet yaralayıcı laflar söyler ve onu susturma yoluna gider. Aklının kıt olduğunu, her şeye aklının er(e)meyeceğini, sanki kendisi olmazsa yaşayamayacakmış gibi telkinlerde bulunur ona her fırsatta. Ve kadın, eğer dikkatli davranmazsa, zamanla eşinin bu ikinci sınıf insan muamelesini içselleştirmeye, sanki söylediklerini gerçekmiş gibi algılamaya başlar ve en sonunda da sorgulama yetisini kaybeder. Ona göre artık eşi her şeyi en iyi biliyordur ve bundan dolayı da kararları o vermelidir, zira kendisi artık sorgulama ve kritik düşünme kabiliyetini yitirmiştir. 

 

Şimdi gelelim 'İçselleştirilmiş eziklik' ve 'İçselleştirilmiş ayrıcalık' terimlerine. İçselleştirilmiş eziklik, kişinin kendisi hakkında verilen negatif ve yanlış mesajları içselleştirmesi ve bunların doğru olduğunu düşünmesi, kabullenmesi ve buna inanarak yaşaması halidir, az önceki kadın örneğinde olduğu gibi. İçselleştirilmiş ayrıcalık ise bunun tam zıttı. Kişi kendini diğer insanlardan üstün görür ve bu üstünlüğüne kendini inandırır. Alt seviyede gördüğü insanların onun üstünlüğünü kabul etmelerini bekler ve bunu sorgulamalarına tahammül edemez. Beklediği saygınlığı bulamadığında da hırçınlaşır. Herkes onu dinlemelidir, zira her şeyi en iyi o bilir. Davranışlarını ve kararlarını sorgulayanları da susturmaya çalışır; az önceki erkek örneğinde olduğu gibi. 

Neden bu konuyu seçtim? Çünkü Hizmet Hareketi’nin içindeki anlaşmazlıkları tetikleyen ve besleyen faktörlerden biri de bu; yani taban (ezilen kesim) ve tavan (ayrıcalıklı kesim) arasındaki derin uçurum. Hizmet felsefesinin ve sayın Gülen’in öğretilerinin zamanla suistimal edilmesiyle ortaya "gücün derecesine göre kurulmuş sistem (Powerarchy)" çıktı. Bireylere verilen değer insan olmasına değil sistem içindeki konumlarına ve ayrıcalıklarına göre belirlenmeye başlandı. Sistemin genelinde eksik olan 'kontrol ve denge mekanizması', böyle bir sonucun ortaya çıkmasında etkili bir faktördür. 

Konuda daha fazla ilerlemeden şu acı gerçeği de dile getireyim; gücü kolay elde eden ve bulunduğu konuma hak ettiği için değil de kayırma ile gelen insanlar o koltukları rızası ile bırakmazlar. Tarihte böyle bir şey yok. Ben duymadım. Adalet ve eşitlik mi istiyorsun, her daim bunları savunacaksın. Yapılan haksızlık karşısında hakkını mı istiyorsun, hakkını arayacaksın. Bunu sana kimse gönlünün rızasıyla durup dururken vermez ya da sen beklemeyeceksin. Bunu da buraya not düştükten sonra yazıma devam ediyorum.

 

İçselleştirilmiş eziklik nasıl oluşur, sebepleri nelerdir? 

 

Dışarıdan bize yöneltilen negatif mesajları gerçekmiş gibi algılamak, kabullenmek ve ona göre yaşamak demiştik en başta. Fakat ilk duyduğunda bu mesajlar ve söylemler negatif görünmeyebilir sana ama yaşadıkların, duydukların ve tecrübelerin ile yoğrulunca aslında beyninin bunları negatif kaydettiğini görürsün. Sürekli aynı veya benzeri mesajları aldığında da bunları içselleştirir ve doğruluğunu veya yanlışlığını düşünmeden bunları kabul edersin. Akla yatkın olması için kadın-erkek üzerinden klasik bir örnek vereyim. Yaşadığın toplumda sürekli "erkek kadından güçlüdür" mesajını aldığını düşün. Beynin bunu otomatik olarak "erkekler güçlü, kadınlar zayıf" diye kaydeder. Daha sonra bunu kendine uyarlar ve içselleştirirsin; "Ben kadınım, bundan dolayı güçsüzüm." Daha sonra içselleştirdiğin, kendinle bütünleştirdiğin bu algı, davranışlarına yansımaya başlar. "Duygusallığını kadınlığına verir ve bunu bir zayıflık olarak görmeye başlarsın. Duygusal olduğun için de liderlik konumlarına kadınların değil erkeklerin layık olduğuna inanır, erkekleri kadın liderlere tercih eder ve desteklersin." Artık, lider kelimesini her duyduğunda aklına direkt 'erkek' gelir. Yani Lider=Erkek. "Liderler sadece erkek midir, kadın lider de olur mu?" gibi soruları beyin atlar, zira sorgulama yetisi devre dışı kalmıştır. Bu kısır döngüye girmiş bir insanı algılarının yanlış olduğuna inandırmak da hayli zor bir iştir. Anlamaz, anlamak istemez. Anlamak için konfor alanını terk etmesi gerekir ki, bu da kişi tarafından gayret ister. Kimseye anlamak istediğinden daha fazlasını maalesef ki anlatamazsın.


Benzer algı yöntemleri Hizmet Hareketi içinde de kullanılıyor. Şimdi, az önce kullandığım modeli, Hizmet Hareketi içinde sıkça kullanılan bir söylemi de alıntı yaparak aşağıda şemalaştıracağım:

şema.png

 

 

Evet, "abiler-ablalar sizin yerinize düşünmüştür" sözünü mutlaka sen de duymuşsundur. Yeni bir fikir söylediğinde ya da yapılan hizmeti daha da güzelleştirmek için önceki bir deneyimini paylaştığında, ilk başta seni dinlerler ya da dinler gibi yaparlar, sonra da "abiler-ablalar düşünmüştür" diyerek fikirlerini hiçe sayıp yine bildiklerini yaparlar. Evet; insanlara sürekli aynı şeyler telkin edile edile halkın bir kesimi maalesef abi-abla otoritesini içselleştirdi ve otorite olarak sadece onları dinler oldu. Ayrıca, abi-abla terimlerine yanlış bir şekilde yüklenen bir anlam var. Aslında, Türk kültüründe 'abi-abla' terimleri saygıyı ifade ederdi eskiden, şu anda o kelimeler Hizmet Hareketi içinde 'çoğunlukla' otorite yüklü (Bu sebepten dolayı insanlara abi-abla [hatta hocam ve hocahanım ibarelerini de] demeyi yazarlar olarak biz, reddediyoruz. Bey ve Hanım tabirlerinin yeterli olduğuna inanıyoruz). Ezikligi içselleştirmiş insanlar otoriteyi elinde bulunduranların kendilerinden üstün olduğuna inandılar ve buna inanarak yaşadılar/yaşıyorlar. Bu da kendi vicdanlarının sesini bastırmalarına ve duymamalarına neden oldu. Kendi adlarına düşünemez oldular. Herhangi bir konu üzerine elinde yığın yığın delille de gelsen, bu alanda yıllarını verip iktisat da yapsan adın 'abi' ve 'abla' değilse seni dinlemezler. Şu dağın arkasında koca bir ordu var üzerimize geliyor desen yine sana inanmazlar. Abilerden-ablalardan duymaları gerekir inanmaları için. Şimdi anladın mı bazı insanlar neden sesini çıkar(a)mıyor haksızlıklara? Tabi sesini çıkar(a)mamanın birçok sebebi var, ama en önemli ve üzerinde düşünülmesi gerekenlerden bir tanesi bence bu.

Bir insan kendi değerini bilmeli. Ailesindeki yerini ve değerini bilmeli. Bir topluma veya bir organizasyona kattığı zenginliği ve değeri bilmeli. Başkasının, kendi değerini biçmesine izin vermemeli. Kimsenin seni ‘taban’ diye adlandırmaya, sana ikinci sınıf insan muamelesi yapmaya hakkı yok. Buna izin vermemelisin. 

 

Ayrıcalığı içselleştirmiş insanların özellikleri:**

 

İçselleştirilmiş eziklik, içselleştirilmiş ayrıcalıktan doğar. Ayrıcalığı içselleştirmiş insanlar kendini halktan üstün görür ve buna inanarak yaşar; ayrıca çevresindeki insanları buna inandırarak da ezikliği içselleştirmiş bir güruh ortaya çıkarır. Yetkinin kendinde olduğuna inanır, herkesin takip etmesi gereken kuralları kendisini bağlamadığına inanır ve kural tanımaz. Kendilerinin bilgili olduğunu ve genel halkın onların yönetimine ve bilgisine ihtiyacı olduğuna ve insanları otoritenin gerekliliğine inandırırlar. Üstünlüklerinin sorgulanmaması onlar için bir ayrıcalıktır. Kendi ihtiyaçlarının (şahsî, ailevî, iş hayatı vs.) önemsiz olduğuna inandırdıkları genel halk da, bu insanların kendilerine üstünlük atfettiklerini fark edemezler. 

 

Ve artık Ayrıcalıklılar saltanatını kurmuştur. Bu saltanatın devamı ve sürekliliği için de kullanılan yöntemler vardır. Burada sadece iki tanesinden bahsedeceğim:

 

1- Efsaneleştirilmiş fakat aslı esası olmayan söylemler: Ayrıcalıklılar bulundukları konumları hak ettiklerine inanırlar ve bunu savunurlar. Sıklıkla kullanılan, sorgulamayı reddeden deyimler: İtaat et kurtul; eleştirme, bereketi kaçıyor; insanlara takılma; abiler düşünmüştür; sana söyleneni yap, gerisine karışma, şefkat tokadı yersin gibi gibi daha niceleri. Şimdi bu söylemlerden bir tanesini biraz açmak istiyorum. "İtaat et kurtul", en klasik, en çok duyduğun ve duyacağın söylemlerden bir tanesi. Sormak istiyorum, kime göre itaat, neye göre itaat? İtaat edince neyden kurtuluyorum? Senin baskından ve ötekileştirici tavırlarından mı? Sahi neydendir bu kurtuluş? Eğer bu terimi dünyaya bakan yönüyle kullanıyorsan, sormak istiyorum itaat etmezsem ne olur? Neden beni tehdit eder gibi konuşuyorsun? Ben seninle aynı fikirde olmak zorunda mıyım? Yanlış olduğunu, etik olmadığını bildiğim bir kararı sırf sen istiyorsun diye uygulamak zorunda mıyım? Dinim, bana söylenene körü körüne uymamı değil, sorgulamayı, doğru ve yanlış olanı ayırt etmemi emrediyor. Ben senin kararlarına sorgulamadan itaat edince, belki senin baskıcı tavırlarından kurtulabilirim ama peki ya bu durumda benim ahiretim ne olur? Ben inançlı bir insanım. Ahirette 3 yerde kimse kimseyi hatırlamaz: 1. Mîzan yanında; tartısı ağır mı geldi, hafif mi öğreninceye kadar. 2. Sahifelerin uçuştuğu zaman; kendi defteri nereye düşecek, sağına mı, soluna mı yoksa arkasına mı, bunu öğreninceye kadar. 3. Sıratın yanında; cehennemin iki yakası ortasına kurulunca, bunu geçinceye kadar. Bu üç yerde senin beni hatırlamayacağın gün gibi aşikârken benim sana kayıtsız şartsız itaat etmemi nasıl beklersin? Ahirette aldığım kararlardan kendim sorumlu olacağım için bu dünyada aldığım kararları sorgulamak zorundayım. Doğruyu-yanlışı tartmak zorundayım. Bir şeyi doğru olduğuna inandığım için yaparım. Sen emrettiğin için değil.

 

Eğer ahirete bakan yönüyle diyorsan, yine sormak istiyorum, benim kurtuluşumun 'sana itaate bağlı olduğunu' nereden çıkardın? Sahabelerden Osman bin Maz'un (ra) vefat ettiği zaman, orada bulunanlardan birisi "Ne mutlu sana Cennet’e gittin!" der. Hz. Peygamber (as)’in bunu duyunca aniden tavrı değişir, kaşlarını çatar ve "Ne biliyorsun? Ben Allah’ın peygamberi olduğum hâlde bilmiyorum, sen nereden biliyorsun?" der. Şimdi tekrar sormak istiyorum, Hz. Peygamber (as) bile kimin cennete gidip kimin gitmeyeceğini bilmezken, sen kimin kurtulup kimin kurtulmayacağını nereden biliyorsun? Sahi nereden biliyorsun bunu sen?

 

2- Ayrıcalığı kullanmak: Sayın Gülen’e yakınlık ve bu yakınlığı otorite kurmak için kullanma. Önemli olan, Allah’a yakınlıktır. Belirli insanlara yakınlık seni diğer insanlardan ne üstün kılar ne de yüceltir. 

 

Ayrıcalığı içselleştirmiş insanlar genelde bunun farkında değillerdir, fark etmeleri de çok zordur. Ama topluluk içinde dengelerin yerinde olması için bu ayrıcalıklarının farkına varmalı veya vardırılmalıdırlar.

 

Gerçekten bir değişim istiyor musunuz? O zaman taban ile tavan arasındaki ilişkiyi değiştirmelisiniz. Tavan ile taban göz ve fikir hizasında buluşmalı. Eğer çalıştığın insanlarla aynı felsefeye hizmet ettiğini düşünüyorsan, neden birbirinizin üzerinde otorite kuruyorsunuz ki? Sen de toplumun diğer fertleri gibi eşit haklara sahipsin. Senin kimseden bir üstünlüğün, kimsenin de senden bir üstünlüğü yok. Herkes insan ve herkes çok değerli...

Kaynak:

**Joy, Melanie. (2019). Powerarchy. Oakland, Ca. Berrett-Koehler Publishers, Inc.

Fatma Susan Tufan

fatmasusantufan@gmail.com

Diğer ANA YAZI’ların linklerini yayın sırasına göre aşağıda bulabilirsiniz.​

 

7. Sayi: LİDERLİK - Liderlerin Düştüğü Zihin Tuzakları 

6. sayı: İLETİŞİM - Mitigated Speech (Yumuşatılmış Anlatım)

5. sayı: ERKEK - Sevginin Işığında Değişim
4. sayı: ÖNYARGI - Sen Beni Yanlış Anladın (!)

3. sayı: KADIN - Öteki

2. sayı: İÇSELLEŞTİRİLMİŞ EZİKLİK ve İÇSELLEŞTİRİLMİŞ AYRICALIK

​1. sayı: HAYSİYET - Haysiyet

bottom of page