top of page

ÖNYARGI

6 NİSAN 2020

Sen Beni Yanlış Anladın (!)

"Ya cesareti seçersiniz ya konforu. Ama ikisine birden sahip olamazsınız."

-Brené Brown

 

Bu ayki konumuz önyargı (bias). Konuyu, insan ve toplum ilişkilerine bakan yönüyle ele alacağım. Bu yazının birinci bölümünde; önyargının tanımı ve çeşitleri, ikinci bölümde; önyargının fert ve toplum hayatına verdiği zararlar, üçüncü bölümde de bilinçsiz önyargılarımızın farkına varma ve kurtulma yöntemlerine değineceğim. Yazının son bölümünde ise önyargı üzerine olan kendi tecrübelerimi paylaşacağım.

 

Nörobilimciler, insan davranışlarının yüzde 95’nin bilinçdışı olduğunu yani otomatik olarak yapıldığını ortaya çıkarmışlar. Davranışların geriye kalan yüzde 5’lik, evet yanlış duymadınız, sadece yüzde 5’lik bir kısmı bilinçlidir. Yani genelde otomatiğe bağlanmış gibi hareket ederiz ve bunun farkında bile değilizdir. Karşımızdaki insana verdiğimiz cevaplar, davranışlarımız, hareketlerimiz otomatikleşmiştir aslında. İşte bu sebepten dolayı edinilmiş alışkanlıkları kırmak ve yerine yeni alışkanlıklar edinmek de hayli güçtür, ama imkânsız değildir. Bunu başarabilmek ve yenilenmek için de yukarıda bahsettiğim o yüzde 5’lik iradenin devreye girmesi gerekiyor. Beynimiz alışılmışın dışında hareket ettiği zaman zorlanırız, vazgeçmek isteriz ve bazen vazgeçeriz de. Konfor alanımızı terk etmek istemeyiz. Ama ısrarcı olup, işin kolayına kaçmadan düzenli bir otokontrol ile kendimizi yenilememiz pekâlâ mümkündür. Kişiliğimizi bastıran ve asıl kimliğimizi gölgeleyen hâl ve tavırlardan kurtulmanın yolu bilinçli hareket etmekten geçer. 

 

İşte, önyargılarımızın çoğu da, davranışlarımız gibi bilinçdışıdır. Önyargılarımızın temelini, daha küçük yaşlarda gözlemlediğimiz, yaşadığımız ve bize doğru diye sunulan ve öğretilen yanlışlar oluşturur. Daha sonradan bilinçaltımızda yer eden bu önyargılar, insanın yaradılışına ters düşen gelenekler, adetler veya dînî öğretiler ile beslenir ve büyür. Ardından da bu önyargılar, davranışlarımıza yansımaya başlar. Söylediğimiz bir sözün veya yaptığımız bir davranışın karşımızdaki insana nasıl bir mesaj gönderdiğini farketmeyiz çoğu zaman. Kırmak istemediğimiz insanları farkında olmadan kırar, dilimize alıp söylemeyeceğimiz ve söylemememiz gereken sözleri maalesef davranışlarımızla söyleriz. 

 

Peki önyargı nedir?

 

Önyargı; bir kişi, topluluk veya olay hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan peşin hüküm vermenin adıdır (içgüdüsel duygu önyargıdan farklıdır). Hani birisini ilk defa gördüğünüzde daha o kişiyi tanımadan "bu kişiyi gözüm tutmadı" veya "hiç içim ısınmadı" tarzında düşünceler geçer ya aklınızdan, işte bu durum önyargılarınızın düşüncelerinizi o an etkisi altına almasıdır. Eğer büyüdüğünüz toplumda insanların görünüşünden, cinsiyetinden, teninin renginden veya etnik kimliğinden vb. dolayı ayrımcılığa uğradığını görerek veya duyarak yetiştiyseniz ve vaktiyle bu yanlış algılardan kurtulma yoluna da gitmediyseniz, düşünceleriniz önyargılarınızın etkisi altında kalıyor ve siz bundan dolayı sağlıksız kararlar ve hükümler vermiş/veriyor bile olabilirsiniz.

 

Önyargılar, adil davranmanın önünde büyük bir engeldir. İnsan kayırır. Ve bunlar davranışa yansımaya başladığı zaman da, sempati duymadığı insanları ötekileştirir. Bazen de önyargılar had safhalara ulaştığında, nefrete dönüşür ve adaletin dahi gözünü kör eder. Hakeza; ayrımcılık ve ırkçılık da, önyargıdan beslenir. Önyargılarına yenik düşen insan; sorgulamaktan kaçar, kendi dediğinin doğruluğunda ısrar eder ve aksini duymaktan hoşlanmaz. 

 

Bilinçli Önyargı ve Bilinçdışı Önyargı

 

Önyargının birçok çeşidi vardır. Ancak ben bu yazıda, önyargının konuyla ilişkili olan bilinçli önyargı ve bilinçdışı önyargı çeşitlerine değineceğim. Şimdi bu ikisine kısaca bir göz atalım. 

 

a. Bilinçli önyargı (explicit bias): Bir insan veya grup hakkında bilinçli olarak varılan kesin hükümlü düşüncelerdir. Fertler, özellikle bir kişiyi veya topluluğu kendilerine bir tehdit unsuru gördükleri zaman bilinçli önyargılarını dile getirmekten çekinmezler. Meselâ, Amerika’da milliyetçilerin dile getirdiği "göçmenler işlerimizi elimizden alıyor" söylemi, bariz bir örnektir buna. Ne zaman işsizlik oranlarında bir artış görülse, göçmenler hakkındaki önyargılı söylemlerin daha da arttığına şahit olursunuz. Sonrasında ise, bu bilinçli önyargıların dile getirilmesi, toplumda göçmenlere karşı negatif bir algı oluşmasına ve ayrımcılığın artmasına sebep olabilmektedir.  

 

b. Bilinçdışı önyargı (implicit bias): Farkında olmadan bulunulan önyargılardır. Diğer bir adı da örtülü önyargıdır. Bilinçli yapılmaz. Örtülü önyargıların, inanılan değerlere ve etiklere ters düşmek gibi bir özelliği de vardır. İnsan çoğu zaman, önyargılı bir tavır içinde veya önyargıların etkisinde olduğunu fark etmez. Örtülü önyargının en kötü özelliği ise, kişinin kontrolü dışında olmasından dolayı başkaları ile olan ilişkilerinde ortaya çıkması ve davranışlara yansımasıdır. Yani bir manada bu, insanın sözleriyle davranışlarının birbirini tutmamasıdır. Belki de en önemli ve göz ardı edilemeyecek tarafı, örtülü önyargıların kişinin hayatta aldığı birçok karara etkisi olmasıdır. 

 

Bununla ilişkili yapılan araştırmalara göre, bir kadın ve erkek aynı işe başvurduğunda, kadın erkekten daha kalifiye bir aday olmasına karşın, cinsiyetinden dolayı çoğunlukla kadının değil de erkeğin işe alındığı görülmüştür. Bununla ilgili bir örnek vermek gerekirse; bir araştırmada katılımcılara, polis şefliğine başvuran bir erkek ve bir kadın adayın başvurularını değerlendirmeleri ve hangisini işe almayı tercih ettiklerini nedenleri ile açıklamaları istenir(1). Katılımcılara iki tane farklı özgeçmiş sunulur. Birinci özgeçmişte başvuran adayla ilgili "hayat tecrübesi olan fakat bu alanda eğitim ve profesyonel deneyimi yetersiz bir insan" profili çizilir. İkinci özgeçmişte ise bunun tam tersi olarak, ‘eğitim seviyesi yüksek, profesyonel deneyimi olan fakat bu alanda hayat tecrübesi olmayan bir insan’ profili çizilir. Birinci aşamada katılımcılara, eğitimi ve profesyonel tecrübesi olan adayın kadın olduğu, hayat tecrübesi olan fakat eğitim ve profesyonel tecrübesi yetersiz olanın da erkek olduğu söylenir. Bu aşamanın sonunda katılımcıların çoğu erkek adayı tercih eder. İkinci aşamada ise eğitimi ve profesyonel tecrübesi yeterli olan aday erkek olarak, hayat tecrübesi olup da profesyonel tecrübesi ve eğitimi yetersiz olan aday da kadın olarak tanıtılır. Bu aşamanın sonunda da katılımcıların çoğu, yine, erkek adayı tercih ederler. Araştırma, katılımcıların açık bir şekilde adayların cinsiyetine göre seçim yaptıklarını gösterse de, kendilerine seçimlerinin sebebi sorulduğu zaman hiç biri, adayların cinsiyetinin seçimlerini etkilediğinden bahsetmez. 

İşte, az önceki araştırmada görüldüğü gibi insanlar her ne kadar eşitlikten ve adaletten dem vursalar da, örtülü önyargılarının kararlarını nasıl etkilediğinin farkında değillerdir. Onun için, bir insan örtülü önyargılarını tanımlayarak onlarla yüzleşmedikçe ve bunları aşmaya çalışmadıkça, toplumda adalet dengesinin sağlanması maalesef ki çok güçtür.

Öte yandan, örtülü önyargıların topluma en büyük zararı “grup içi kayırmacılığı” (ingroup favoritism) beslemesidir. Kör nokta: İyi İnsanların Örtülü Önyargıları adlı kitabının yazarları Mahzarin Banaji ve Anthony G. Greenwald, insanların hayır işleri yaparken bile (bilinçli olmadan) kendinden olan insanları, grupları ve kurumları tercih ettiğini; bunun da, toplumda zaten var olan adaletsizliği daha da besleyerek büyümesine ve devam etmesine neden olduğunu vurguluyor. 

Bilinçdışı önyargılarınızın bilincinde misiniz? 

İnsanın bilinçaltında olan ve varlığının farkında olmadığı bilgilerin insan davranışlarını nasıl yönlendirdiği ve etkilediği üzerine çalışmalar yapan, Harvard Üniversitesi profesörü Anthony G. Greenwald, 1995 yılında The Implicit Association Test’ini (Örtük Çağrışım Testi) bulur. Testin Türkçe ve İngilizce linklerini yazının sonunda paylaşacağım. Testi yapmanızı önemle rica ediyorum. Bu test, insanların bilinçaltında olan örtülü önyargıları fark etmek amaçlı dizayn edilmiştir. Testte yedi tane kategori var. Meselâ bir tanesi ten rengi ile ilgili. Sizden, açık ve koyu tenli insanları güzel ve kötü özelliklerle bağdaştırmanız isteniyor. Hangi kategoriyi daha çabuk tamamlarsanız bilinçdışınızdaki eğilimin o yönde olduğu ortaya çıkıyor. Her ne kadar insanlar arasında ten renklerinden dolayı ayırım yapmıyorsanız veya yapmadığınıza inanıyorsanız da, test sonuçları bunun tam tersini gösterebiliyor. Bu test onbinlerce insan tarafından yapılmış ve testin bilimsel olarak doğruluğu ispatlanmıştır. Hepsini yapmak zorunda değilsiniz. Ama en az bir iki tanesini yapmanızı öneririm. Karşınıza çıkan sonuçlara şaşırabilirsiniz. Sonuçlarına inanamadığınız için "ama bu ben değilim!" dediğiniz anlar olabilir. Lakin buradaki maksat, kişiliğimizdeki göremediğimiz kör noktaları keşfedip önyargılarımızın farkına varmak. Daha önce de bahsettiğim gibi, bilinçaltımızın şekillenmesinde yetiştirilme tarzımızın ve büyüdüğümüz kültürün çok etkisi var. Her ne kadar ilerleyen yaşlarda kişiliğimiz gelişse ve hayat görüşlerimiz değişse de, hâlâ istenmeyen bilgi kırıntıları zihinlerimizi kirletiyor ve bunlar, (biz hiç farkına bile varmadan) insanlarla olan ilişkilerimizde ortaya çıkabiliyor. Eğer önyargılarımızı aşmak istiyorsak, öncelikle onların neler olduğunu bilip tanımlamamız gerekiyor. Ama bu tanımlama da tek başına yeterli değil. Tanımladıktan sonra da önyargıların hayatımızdaki etkisini azaltmanın ve bunları hayatımızdan elemenin yollarına bakmamız gerekiyor. 

Örtülü Önyargılarımızı Alt Etmenin Yolları

Maalesef örtülü önyargıları tamamen yok edecek etkili bir yöntem yok henüz. Ama örtülü önyargıları fark edip alt etmenizi sağlayarak, sizi onların tuzağına düşmekten koruyan ve onların sizdeki etkisini kırmaya yönelik olan yöntemler de mevcut. Şimdi, Kör Nokta: İyi İnsanların Örtülü Önyargıları adlı kitapta bu yöntemlerinden bir iki tanesine değineceğim.

“Örtülü önyargı beslediğinizi farkettiğiniz toplumlarla pozitif iletişim.” Yani diyalog. Sizden farklı olan toplumların insanlarıyla kurduğunuz pozitif ilişkiler, önyargılarınızı aşmanıza büyük bir katkı sağlayacaktır. Tabi, hayat şartları gereği farklı toplumlardaki insanlarla bir araya gelme veya onlarla iletişim halinde olmanız mümkün olmayabilir. Böyle durumlarda ise o toplumlardaki fertlerin yaşadıklarını anlatan filmleri izleyerek ya da kitapları okuyarak, zihninizdeki daha önce yer etmiş negatif imajları bertaraf etme yoluna gidebilirsiniz. Ayrıca, toplumların pozitif yönde tarihe adını yazdırmış liderlerini veya önde gelen insanlarını tanımak da, kafanızdaki negatif stereotipleri (kalıp yargı) elemenizde yardımcı olacaktır.

Amerika’da, stereotip üzerine iki ayrı zamanda yapılan bir ankette, insanların toplumlara karşı olan fikirlerinin zamanla değişebileceği görülmüştür(2). Anketin ilki 1933 yılında, ikincisi ise 2001 yılında olmak üzere 9 ayrı millet hakkındaki görüşleri test etmek için yapılmıştır. Araştırmaya katılan Amerikalılara, adı verilen milletlere atfedilen karakteristik özellikler sorulmuştur. Örnek olarak, 1933 yılında Yahudi toplumu deyince aklınıza hangi karakteristik özellikler geliyor diye sorulunca ankete katılanların en çok işaretlediği 4 seçenek şu şekilde: Kurnaz (%70), zengin (%49), çalışkan (%48), kıvrak zeka (%24). Altmış sekiz yıl sonra, yani 2001 yılında aynı anket tekrarlandığı zaman aynı seçeneklerin oranlarında ciddî değişimlerin olduğu görülmüştür. 2001 verileri ise şöyle: Kurnaz (%30.5), zengin (%3.4), çalışkan (%11.9), kıvrak zeka (%0). 

Bu stereotip anketi üzerinde araştırma yapılan 9 milletten birisi de Türkler. 1933 yılındaki anket sonuçlarında ilk beş sırada Türklere atfedilen karakteristik özelliklerin sıralaması şöyle: 1- Gaddar, 2- Çok dindar, 3- Hain, 4- Şehvetli, 5- Cahil. 2001 yılındaki anket raporunda ise ilk beşteki stereotipler yerini başka özelliklere bırakıyor. Karakteristik özelliklerin yeni sıralaması ise şu şekilde: 1- Çok dindar, 2- Aşırı milliyetçi, 3- Kültürünü seven, 4- Çabuk parlayan, 5- Agresif. İstatistikler 1933’ten bu yana Amerikalıların Türklere karşı olan negatif bakış açılarının önemli ölçüde değiştiğini gösteriyor. 

Kör Nokta kitabının yazarlarından Banaji’nin bulduğu bir başka yöntem ise, bilgisayar veya telefon ekranına farklı kültürler ve milletlerden insanların olduğu resimler koymak. Kendisi, resimlerin genel stereotipleri alt edecek resimler olmasına dikkat ediyor. Meselâ Banaji, inşaatta çalışan bir annenin mola esnasında çocuğuyla ilgilenirkenki halini veya kel kafalı ve sıska bir şirket yöneticisinin resmini koyuyor.

Son olarak, önyargılarımızı alt etmekten bahsetmişken Asr-ı Saadet’ten de örnek vermek istiyorum. Yazının başlarında ırkçılığın önyargı kaynaklı olduğundan bahsetmiştim. Saadet Asrından önce ırkçılığın toplumda ne kadar yaygın bir sosyal hastalık olduğu hepimizin malûmudur. İslâmiyetin gelişinden sonra toplumdaki dengeler değişmiş ve beyaz tenlinin siyah tenliye üstünlüğü kalkmıştır. Buna rağmen yine insanlar arasında bazen cahiliye devrinin izlerini taşıyan konuşmalar ve hadiseler yaşanmış ise de bunlar şuurlu bir şekilde bertaraf edilebilmiştir. Bununla ilgili Hz. Ebu Zer (ra) ve Hz. Bilal-i Habeşi (ra) arasında geçtiği rivayet edilen bir hadiseyi paylaşmak istiyorum: 

Rivayete göre, bir gün, ashabın büyüklerinden olan Ebu Zer (r.a.) ile Bilâl-i Habeşi (r.a.) arasında bir meselede görüş ayrılığı yaşanır.

Aralarındaki konuşma uzar ve gerginlik meydana gelir.

 O arada Ebu Zer, Bilâl-i Habeşi’ye karşı:

- Sen bu işlerden anlamazsın siyah kadının oğlu, der.

Bu sözden alınan Hz. Bilâl, olayı Rasulullah'a haber verir ve:

- İslâmiyetten sonra dahi hâlâ ırkımızdan dolayı suçlanacak mıyız Yâ Rasulullah? diye sorar.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), Ebu Zer’i çağırır ve ona:

- Sen Bilâl'e böyle böyle söylemişsin, öyle mi? diye sorar. Hz. Ebu Zer, utancından Hz. Rasulullah'a cevap veremez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

- Demek sende hâlâ İslamiyetten önceki kötü âdetler var. İnsan hiç, derisinin siyahlığından dolayı suçlanır mı? Mühim olan Allah korkusu değil midir? gibi sözler söyler. 

 

Bu hadiseyi okuyanlar sonrasını zaten biliyordur. Daha sonra Hz. Ebu Zer (ra), Hz. Bilâl-i Habeşi’ye giderek ondan af diler ve barışırlar.

 

Bu hadisede dikkatinizi çekmek istediğim üç nokta var: 

 

1- Hz. Bilal’in ırkçılığa maruz kaldığı zaman bunu dile getirmekten çekinmemesi ve adalet araması. 

2- Efendimiz (sav)’in Hz. Bilal-i Habeşi'nin adalet arayışına tepkisiz kalmaması (ki zaten tepkisiz kalmaz, kalamaz).

3- Hz. Ebu Zer’in hatasıyla yüzleştirildiği zaman hatasını anlayıp onu telafi yoluna gitmesi. 

 

Bu örnekte olduğu gibi, sizce sosyal bilincin güçlü olduğu bir toplumda ırkçılık ve ayrımcılık gibi toplumun adalet dengesini bozan öğeler barınabilir mi? Bence çok zor. Evet, toplumun her bir ferdi bu ve benzeri hadiseleri yaşadığı veya şahit olduğu vakit kendi üzerine düşeni aktif olarak yerine getirmeli ki, sosyal adalet dengesi sağlanabilsin ve o toplumun her bir ferdinin kendi kabiliyetlerini inkişaf ettirebileceği bir ortam oluşabilsin.

 

Kendi Örtülü Önyargılarımla Yüzleşme

 

Burada sizlerle önyargı üzerine kendi tecrübelerimi paylaşmak istiyorum. Önyargıların insan hayatına nasıl yansıdığını ve etkilediğini Amerika’da ‘azınlıkta olan bir başörtülü Müslüman kadın’ olarak gayet iyi biliyorum. Eğitim ve iş hayatım boyunca envaiçeşit olay geçti başımdan. Lisedeyken başörtümü çekmek suretiyle başımı açmaya çalışan öğrenciden tutun da, iş yerinde bilgi derecemi ölçmeye çalışan erkeğe kadar birçok hadise yaşamışımdır. Yazmaya kalksam kitap olur. 

 

Türkiye’de homojen bir toplumda büyüdüğüm için kendimi "farklı" hissetmemiştim, ta ki Amerika’ya gelene kadar. Amerika’ya yerleştiğimde, insanlar kelimelere dökmese de, "öteki" oluverdim birden onlar için. “Biz ve onlar” acı gerçeği ile tanıştım. Taşındığımız şehrin homojen olması ve çoğunluğunun beyaz Amerikalılardan oluşması, içinde bulunduğum durumu daha da zorlaştırıyordu. Liseye başladığım zaman, başörtülü Müslüman kimliğimin sadece ögrencilerin değil, bazı öğretmenlerin bile tuhafına gittiğini gördüm. İnsanların bana; beni tanımadan, benim nasıl bir insan olduğumu anlamaya çalışmadan ve dünya görüşümü dahi bilmeden önyargı ile yaklaşmalarını çok yadırgamıştım. Tüm bunların üzerine 11 Eylül gibi acı bir hadise de yaşanınca, Amerika’da Müslüman kimliği ile yaşamak daha da zor bir hâle gelmişti. İşte bütün bu olanların gölgesinde, özellikle şu iki konu üzerine ciddî bir şekilde düşünmeye başlamıştım:

 

 1- Dînî kimliğimden dolayı bana yöneltilen negatiflikleri kişiselleştirmeden bunlarla nasıl mücadele edebilirim ve bunları pozitifleştirip topluma nasıl geri döndürebilirim?  

 

 2- Beni tanımayan insanların bana bu kadar önyargısı var ise, şimdiye kadar benim de sadece kitaplardan ve filmlerden tanıdığım bu insanlara karşı taşıdığım önyargılar var mı? Ve eğer varsa bu örtülü önyargıları aşmak için neler yapmalıyım? 

 

İnsanlar genelde, ötekileştirilmeye ve ayrımcılığa maruz kaldıkları zaman kendilerine “güvenli bir alan (safe space)" oluştururlar. Kendine benzer gruplarla veya insanlarla görüşmeyi tercih ederler. Yani bir manada, kendi gruplarının içine çekilirler. Kendini güvende ve huzurlu hissetmek için arkadaş çevresini kendine benzer insanlardan oluşturup onlarla oturup kalkarlar. Üniversitede kafeteryaya veya kütüphaneye gittiğinizde genelde aynı milletten ve dinden insanların beraber oturduklarına şahit olursunuz. Bense, bunun tam tersini yapmayı tercih ettim. Bana yöneltilen negatif davranışlara yenilmemek için benden farklı olan insanlarla görüşerek kendi örtülü önyargılarımla yüzleşmeye ve onları aşmaya karar verdim. Özellikle üniversite hayatımın son iki yılında -okulda Türk ve Müslüman öğrenciler olmasına rağmen- sadece farklı din ve etnik kökenli insanlarla arkadaşlık yaptım ve görüştüm. Amerika’ya gelene kadar okuduğum kitaplardan ve izlediğim programlardan başka haklarında fazla bilgi sahibi olmadığım farklı milletlerden insanları tanıma gayreti içine girdim. İlk defa bir Yahudi ile tanıştım. İlk defa bir Yunan ile sohbet ettim. İlk defa bir Ermeni arkadaşım oldu. Cinsel tercihleri farklı olan insanlarla beraber projelerde çalıştım. Bu insanları tanıdıkça doğru sandığım birçok bilginin yanlış olduğunu gördüm. Bu yanlış bilgilerin yerlerini yeni bilgiler ile değiştirdim. Zamanla insanlara grup aidiyeti yükleyip onları kısa yoldan tanımlamak yerine, her karşılaştığım kişiyi tanınması gereken yeni bir fert, yeni bir dünya olarak görmeye başladım. Geçirdiğim bu kişilik evrimi, hem insanları hem de yaşadığım dünyayı farklı bir boyuttan görmeme vesile oldu. 14. Dalai Lama’nın da söylediği gibi, “Tanışmanın en güzel yolu insan yüzüdür. İki göz, bir ağız, bir burun gördüğüm zaman biliyorum ki benim gibi başka bir insan ile karşı karşıyayım. Hani küçük çocuklar vardır ya gülümsedikleri sürece ve oyun oynadıkları müddetçe arkadaşlarının nereden geldiğini, kim olduğunu önemsemezler. İşte ben de aynen öyleyim.” 

TESTLER

Örtük Çağrışım Testi:

https://implicit.harvard.edu/implicit/turkey/takeatest.html

 

Implicit Association Test:

https://implicit.harvard.edu/implicit/selectatest.html

 

Kaynaklar:

(1) Leonard, M. (2012). Subliminal: How your unconscious mind rules your behavior. Vintage Books, NY. 

(2) Banaji, M, Greenwald, A. (2016). Blindspot: Hidden biases of good people. Bantam Books,NY

Fatma Susan Tufan

fatmasusantufan@gmail.com

Diğer ANA YAZI’ların linklerini yayın sırasına göre aşağıda bulabilirsiniz.​

 

7. Sayi: LİDERLİK - Liderlerin Düştüğü Zihin Tuzakları 

6. sayı: İLETİŞİM - Mitigated Speech (Yumuşatılmış Anlatım)

5. sayı: ERKEK - Sevginin Işığında Değişim
4. sayı: ÖNYARGI 

3. sayı: KADIN - Öteki

2. sayı: İÇSELLEŞTİRİLMİŞ EZİKLİK ve İÇSELLEŞTİRİLMİŞ AYRICALIK - Taban ve Tavan 

​1. sayı: HAYSİYET - Haysiyet

bottom of page