ÖNYARGI
6 NİSAN 2020
THE FREEDOM WRITERS (ÖZGÜRLÜK YAZARLARI)
“Bir çocuğu mahkemede savunuyorsan, işte o zaman savaşı kaybetmişsindir.
Asıl savaş (eğitim) burada, sınıfta verilmeli.”
-Erin Gruwell
Her insan özünde değerlidir ve bundan dolayıdır ki saygı ve değer görmek ister. Anlaşılmak ve önemli hissedilmek ister. Sevgi, saygı ve adalette ayırım yapılmamasını ister. İşte bu cümlelerdeki ruhla dolu bir filmle karşınızdayız bu ay: “Özgürlük Yazarları.” Sıradışı öğretim teknikleri ile bulunduğu Woodrow Wilson Lisesinde, sınıfındaki öğrencilerde inanılmaz bir değişim ve dönüşüme sebep olan edebiyat öğretmeni Erin Gruwell ve onun öğrencilerinin günlükleriyle harfi harfine yaşanmışlıklarla dolu bir yapım Özgürlük Yazarları. Bir fikir ve saygınlık özgürlüğü filmi.
Yıl 1994. Irkçılığın buram buram hissedildiği bi lisedeyiz. Kaliforniya’daki Long Beach şehrinde yer alan Woodrow Wilson Lisesinin 203 nolu sınıfı, diğer dersliklere nazaran çok fazla sorunlu bir sınıf. Çünkü sınıfta ıslah evine girmiş, suça karışmış ya da ayağında sinyal bilekliği olan çocuklar bulunmakta. Siyah, Asyalı, Aztek, beyaz (bir tane) ve başka milletlerden olan bu çocuklar hem birbirlerine karşı çok önyargılılar hem de ırkçılığın getirdiği o kötü düşünceler yüzünden birbirlerinden aşırı derecede nefret ediyorlar. Çocuklar arasındaki küçücük bir söz, ima veya bakışma bile aralarındaki fitili anında ateşlemeye yetiyor. Çok dolular, çok öfkeliler ve en acısı da birbirlerine karşı çok önyargılılar. Bunda, yaşadıkları zorlu hayat şartları ve eskiden beri süregelen yanlış anlayış ve anlaşılmalar çok etkili. Çocuklar büyük bir travmanın içinde. Okul, bölgelere ayrılmış. Her öğrenci kendi milletinden olan bölgede duruyor, bir grubun yerine başkası oturamıyor ya da bazen bölgeler arası yürünemiyor bile. Hatta bu bölge olayı sınıftaki oturma düzenine bile yansımış. Herkesin yeri belli ve grupça oturuluyor. Çocuklar, çok fazla şiddet eğilimli ve sürekli kavga halindeler. İşte böyle bir sınıfa öğretmen olarak gelen Erin Hoca, çok heyecanlı hayalindeki eğitimi verebilmek için.
Erin Hoca başta tatlı dille ulaşabileceğini düşündüğü öğrencileri için zaman geçtikçe bundan çok daha fazlasına ihtiyacı olduğunu kavrıyor ve onları tanımaya ve anlamaya çalışıyor. Hayatlarını, duygularını, ihtiyaçlarını, değer verdikleri şeyleri ve önceliklerini anlamaya çalışarak öğretim tekniklerini buna göre şekillendiriyor. Zaten ders dinleyecek kıvamda olmayan öğrencileri için iletişim, empati, hoşgörü, saygı, birbirini anlamaya çalışma gibi kavramları derslerine yedirerek eğitim verme yoluna gidiyor. Okutmak istediği kitapları bu konulara uygun en vurucu ve etkileyici eserler arasından seçiyor. Öğretmenliğin yanında iki ek işte daha çalışarak kendi parası ile öğrencilerine yepyeni kitaplar alıyor. Onlara kendilerinin değerli olduğunu göstermenin, onları hayata ve okula kazandırmadaki en birinci etken olduğunu biliyor çünkü. Zaten onu sıradışı yapan özellikler de bunlar oluyor. Meselâ, bölge kavramıyla gelen o gruplaşmaya son vermek için sınıfta herkesi karışık oturtuyor. Hepsine çok değer veriyor ve hepsini gözünde bir tutuyor. Ne siyahı beyazdan ne Meksikalıyı Asyalı’dan ayırıyor. Onların ortak payda ve değerlerini bulduktan sonra da bunları, onlara da göstermeye çalışıyor ama tabi ki bu hiç kolay olmuyor. Albert Einstein da dediği gibi "Önyargıları kırmak atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur." Erin Hoca zor ama onlarca çocuğun hayatını kurtaracak ve bakış açılarını değiştirecek bu eğitim için en baştan beri umudunu hiç yitirmiyor. Filmde çok fazla olay ve kırılma noktası var ama ben, bunlardan benim en çok dikkatimi çeken 3 olay üzerinde duracağım.
1- Eva
Filmin başrol öğrencisi. Aslen Aztek. Küçüklüğünden beri çatışma ortamını andıran çok zorlu hayat şartlarıyla dolu bi ailede ve çevrede büyümüş. Babası ırkçılıktan kaynaklı çok büyük bir haksızlık sonucu uzun süredir hapiste. Eva da bazı suçlara karışmış. Babasına bunları yapanlara çok öfkeli ama daha çok beyazlara öfkeli. Erin Hoca’ya ısınması ve onu sevmesi çok zaman alıyor yani. Ten renginin her şeyin sebebi olduğunu düşünüyor sınıftaki diğer tüm öğrenciler gibi. Ve bu yüzden ırkçılık fikri çok baskın kendisinde. Sınıftaki ateşli tartışmalardan birinde Eva ten rengi konusunda Erin Hocadan nefret ettiğini söylüyor. Erin Hoca "beni tanımıyorsun" dediğinde ise Eva’nın cevabı hayli sarsıcı ve acı oluyor: "(bir beyaz olarak) Neler yapabileceğini biliyorum!" Eva’nın bu müthiş önyargılı bakış açısı Erin Hoca’ya daha sonrasında ırkçılık konusunu anlatmada çok farklı fikirler veriyor ve bu konu birinci önceliği haline geliyor. Hikayenin devamı için sizi filme yönlendirerek ikinci olaya geçmek istiyorum.
2- Jamal - Çizim - Günlük
Film, ırkçılık temalı. Bu yüzden de teninin renginden ya da görünümünden dolayı alay edilen ve hor görülen çok çocuk var. Bunlardan biri de Jamal. Bir gün derslerden birinde öğrencilerden birisi Jamal’ın yüzünü çok çirkin bir şekilde çiziyor. Tabi çizim elden ele dolaşırken en sonunda Erin Hoca’ya geliyor. Ve Erin Hoca ile çocuklar arasında hayat dersi niteliğindeki o ırkçılık bahsi açılmış oluyor. Erin Hoca daha önce bir müzede bu çizimin bir benzerinin bir Yahudi için olanını gördüğünü anlatıyor. Diyor ki: “Yapılan bu kara propagandalar bir tek size yapılmadı, sizden önceki başka milletler de bunları yaşadı. Soykırım insan canından önce fikirlere uygulanandır. Önyargıdır. Irkçılıktır. Hedef göstermedir. Karalama yapmaktır. Saygıyı ve saygınlığı ortadan kaldırmaktır.” Saygınlık demişken bu konunun öğrenciler açısından çok farklı anlaşıldığını da görüyor Erin Hoca. Hayatlarında kendi çevresinden başka saygı görmeyen ve saygınlığın şiddet ile kahramanlık yapmak üzerine kazanılacağını sanan bu çocuklar için kendi gözlemleri hayli önemli: “Saygınlık, yapıp ettiğiniz güzelliklerle hatırlanmadır. Kendinize verdiğiniz eğitim ve değerle ilişkilidir. Öldükten sonra asla unutulmayacak şeyler bunlardır.”
Bu konuşmalar Erin Hoca’ya yeni bir fikir veriyor: Çizgi (line) oyunu ve günlük tutma. Daha sonraki gün yere koyduğu bant ile sınıfı ikiye bölen Erin hoca çocuklara unutamayacakları bir hayat dersi veriyor. Oyunda çocuklara çeşitli sorular soruyor. Meselâ; kaçınızın ıslah evine ya da hapse giren yakını var ya da silahlı saldırıda yakını ölen var mı gibi sorularla hepsinin aynı acıları yaşamış olabileceğini birbirlerine gösteriyor. Onları, yaşadıkları aynı acılar vasıtasıyla yüzyüze getiriyor. Çektikleri acıların aynı oduğunu göstererek onları bir ortak paydada daha buluşturuyor. Gözlerinin içlerine baktırıyor. Birbirlerini anlamalarını sağlıyor. Daha önce hakkında hiç düşünmedikleri birbirlerinin hayatını anlamaya davet ediyor onları. Onları kendilerini ifade edebilmeye zemin hazırlıyor. Bana göre bu sahne, filmin kırılma noktası. Oyundan hemen sonra ise hepsine defterler veriyor ve bunlara her gün mutlaka az da olsa içlerinden gelen her şeyi yazmalarını istiyor ve defterleri (günlükleri) sadece kendisinin okuyacağını söyleyerek hem onların güvenlerini kazanmak istiyor hem de içlerinde söylenmemiş olanları açığa çıkararak onları tanımak istiyor. Müthiş bir teknik bana göre.
3- Güncesini okuyan öğrenci
Erin Hoca bütün bir sene boyunca öğrencileri için birçok plan yapıyor. Onları, ırkçılığın boyutlarını anlatmak üzere kurulan müzelere götürüyor, soykırımdan kurtulan Yahudilerle tanışmaları için otellerde yemekler düzenliyor, onları girmedikleri kapılardan adım attırıyor değerli olduklarını göstermek için, dış dünyayı görmeleri için gezilere götürüyor, kitap setleri armağan ediyor, konuşma yapmak üzere okula insanlar davet ediyor ve bu davetlerin gelirlerini çocuklar kendi düzenledikleri festivallerdeki satışlar ile karşılıyorlar. Muazzam bir birleşme örneği! Hak ettikleri değeri görmek, öğrencileri onure ediyor. Önyargıları bertaraf ederek ırkçılık hastalığını ortadan kaldıracak birlikteliği, samimiyet ve eğitimin gücü ile başarıyor Erin Gruwell. Bu başarısı sınıftaki bir öğrencinin günlüğü ile de açığa çıkıyor bir kere daha. Eğer bu öğretmen, birazdan yazacağım cümleleri o yıkık dökük, hayâlleri sadece şiddet olan o çocuklara gösterebilmiş ve hissettirebilmişse, bu neden tüm dünyada gerçekleştirilemesin ki? Öğrencinin yazdıkları şöyle:
“Bu yaz, 14 yıllık ömrümün en berbat yazıydı. Her şey gelen bir telefon ile başladı. Annem ağlayarak yalvarıyordu. Sanki son nefesini veriyormuş gibi biraz daha zaman istiyordu. Gözyaşları kurşun gibi düşüyordu. Evden çıkarıldığımızı söyledi. Sürekli özür diliyordu. Artık evimin olmadığını düşündüm. Evi boşaltmamız gereken sabah, kapının sertçe çalınmasıyla uyandım. Şerif görevini yapmaya gelmişti. Bir mucize bekleyerek gökyüzüne baktım. Annemin destek alabileceği bir ailesi yok, hiçbir geliri yok. Bir evim yoksa neden okula gideyim ki? Otobüs okulun önünde durdu. Kusmak istedim. Giysilerim, ayakkabılarım geçen yıldan kalma. Saçımı kestiremedim. Herkesin benimle dalga geçeceğini düşündüm durdum. Aksine, geçen yılki edebiyat dersimden arkadaşlarla tanıştım. Ve o anda anladım ki, umut etmemi sağlayan tek insan geçen yılki çılgın edebiyat öğretmenim Bayan Gruwell. Geçen yılki derslerden ve gezimizden bahsederken kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Ders programımı aldım, ilk ders 203 nolu derslikte Bayan Gruwell’in dersi. Sınıfa girdiğimde sanki hayattaki sorunların hiçbirinin öneminin kalmadığını hissettim. Artık evimdeyim…”
Yıkık kalplere umut olmak ve birbirlerine tutunmasını bilen bir nesil meydana getirmek sanırım Erin Gruwell’in hayaliydi. Kendi hayatlarının kahramanları olmaları düşüydü belki de. Anne Frank’i saklayan Avusturyalı Miep Gies’in çocuklara hitaben dediği gibi: “Ben kahraman değilim. Ben yapmam gerekeni yaptım (Anne Frank ile ilgili). Çünkü doğrusu buydu. Hepimiz sıradan insanlarız. Ama sıradan bir sekreter, ev hanımı ya da genç, kendi imkânıyla karanlık bir odada ufak bir ışık yakabilir. Asıl kahraman olan sizlersiniz!”
Varlığını duyurmaya çalışan ve kendini bulmak isteyen herkes için, hem senaryosu hem de kulağa küpe cinsinden öğretileri ile Özgürlük Yazarları etkileyici ve değerli bir yapım.
İyi seyirler!
P.s.: Önyargı ve ırkçılık üzerine bonus filmler;
Just Mercy, The Help, Hidden Figures, The Ron Clark Story, Seven Years in Tibet, 12 Years a Slave, The Pianist, Selma,
The Great Debaters, Schindler's List, Goodbye Bafana, Invictus.
Elifnur Takavcu