top of page

İLETİŞİM

16 HAZİRAN 2020

Mitigated Speech (Yumuşatılmış Anlatım)

 

  Mitigated speech, ilk defa Malcolm Gladwell’in Outliers (Çizginin Dışındakiler) kitabı ile popülarite kazanmış bir terim.  Yazar Gladwell, “mitigated speech” terimini;  “Söylenmeye çalışılan bir şeyin anlamını önemsiz gibi göstermeye veya üstünü örtmeye yönelik bir çaba (1)” olarak tanımlıyor.  Terimin tam olarak manasını karşılayan Türkçe bir kelime bulamadım. “Mitigated speech” terimini “yumuşatılmış anlatım” diye çevirenler var.  Her ne kadar bu çeviriyle tatmin olmadıysam da yazı boyunca bu Türkçe karşılığı kullanacağım.  

 

  Yumuşatılmış anlatım, bir çeşit endirekt konuşma yöntemidir.  Yani karşıdaki kişiye bir şeyi anlatırken söylemek istediğini direkt söylemek yerine ima ile veya ipucu vererek anlatmaya çalışma ve karşıdaki kişinin bu ipuçlarını çözerek ne söylendiğini anlamasını beklemedir.  Özellikle ast konumundaki kişiler tarafından, otorite sahibi insanlara karşı bu anlatım yöntemini kullanılır. 

 

  Aslında yumuşatılmış anlatım günlük hayatta da sıklıkla kullanılan bir konuşma biçimi.  Kibarlık göstergesi olarak, utangaçlık halinde veya bir saygı göstergesi olarak da sıkça kullanırız.  Meselâ işverenimizden bizim için bir şey yapmasını istediğimiz zaman aradaki statü farkından dolayı bunu direkt olarak “Benim için şunu yapmanı istiyorum” şeklinde diyemeyiz. İsteğimizi endirekt olarak ifade ederiz.  Böyle durumlarda yumuşatılmış anlatıma başvurulması uygun.  Fakat bu anlatım, doğru yerde kullanılmadığı zaman (meselâ acil bir durumda veya tehlike anında) yanlış anlaşılmalara meydan verebiliyor ve yanlış sonuçlar doğurabiliyor.

 

  Veyahut, evli bir çift düşünün.  Kadın direkt konuşulan bir kültürde büyümüş ve bu şekilde konuşmayı tercih ediyor.  Erkek ise bunun tam tersi, yani endirekt bir şekilde konuşmayı tercih eden ve kendisine endirekt konuşulmaya alışılmış bir kültürden geliyor.  Hayâl edebiliyor musunuz iki çift arasındaki yanlış anlaşılmaları veya ifade eksikliklerini?  Birisi anlayabilmek için direkt anlatılmasını bekliyor, diğeri ise anlaşılmayı bekliyor.  Birbirlerinin iletişim stillerini bilmeyen insanlar arasında bu durum, ciddi sıkıntılara sebebiyet verebiliyor. Yumuşatılmış anlatım yöntemini tercih eden insanlar, direkt konuşmayı tercih eden kişileri bazen, kaba, itici ve hatta ürkütücü bulabiliyorlar. Endirekt konuşmaya alışmış insanlar, kendilerine direkt konuşulduğu zaman bunu bir saygısızlık olarak algılayıp alınganlık gösterebiliyor ve hatta sinirlenebiliyorlar. 

 

  Dil Bilimci Ute Fischer ve Judith Orasanu, bir şeyin yapılmasını ifade ederken kullanılan 6 çeşit anlatım şeklini şöyle sıralıyor: 

 

  1. Emir:  – “Bunu yap.”

  2. Takım Sorumluluğu ifadesi: – “Bunu yapmamız lazım.”

  3. Takım tavsiyesi: – “Bunu deneyebiliriz.”

  4. Soru sormak:  – "Sizce hangi yaklaşımı tercih etmeliyiz?"

  5. Tercih: – "Belki de bu diğer yöntemi tercih etmeliyiz.”

  6. İpucu veya ima:  – "Umarım bu yöntem başarılı olur.”

 

  Bu anlatım ifadelerinden sonuncusu, yani ima ile anlatım, anlatımın en yumuşatılmış hali.  Bu ifade çeşidi, daha çok güç mesafesi yüksek (high power distance)* ülkelerde ve topluluklarda görülür.  Eğer bu anlatım yöntemini, yani ima dilini kullanıyorsanız, karşınızdaki insanın sizin kullandığınız bu anlatım tarzına yeterince vakıf olması lazım ki ifadenizde gizlediğiniz manayı doğru anlayabilsin.  Aksi takdirde iletişimlerdeki yanlış anlaşılmalar kaçınılmaz olur. 

 

  Yukarıda geçen ifade yöntemlerinin nerede ve hangi şartlar altında kullanılacağını bilmek çok önemli.  Burada bir örnek olarak, uçak kazalarından bahsedebiliriz.  Araştırmalar, uçak kazalarının teknik arızalardan daha çok iletişim hatalarından kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır.  Bunlardan en bilineni ise Kore Hava Yolları (KHY).  KHY, 1970-1999 yılları arasında 16 uçak kazası yapmış ve 700 kişinin ölümüne sebep olmuştur.  Bu oran, diğer hava yollarının yaptıkları uçak kazalarıyla kıyaslandığında çok yüksek bir rakam. Bu kazalardan dolayı KHY’nin güvenlik derecesi numaralandırmasında ciddi oranda bir düşüş olmuştur.  En son 1999 yılında Guam’da yaptığı kazadan sonra Delta Hava Yolları ve Fransız Hava Yolları güvenlik gerekçelerinden dolayı KHY ile uçuş ortaklıklarını iptal ederler.  Amerikan ordusu, askerlerinin ve personellerinin KHY ile uçmasını yasaklar.  Kanada hükümeti de KHY’nin Kanada hava sahasını kullanma iznini iptal etmeyi gündeme taşır.  Bu uçak kazalarının nedenleri araştırıldığında, kazaların en büyük sebebinin Güney Kore’nin iletişim kültüründen kaynaklandığı ortaya çıkar. Araştırmalar sonucunda, kabin görevlilerinin (tehlike anında ve risk durumunda bile), kendilerinden üst olarak gördükleri pilot ve kule görevlileri ile yaptıkları konuşma kayıtlarında kültürlerinin bir öğretisi olan “yumuşatılmış anlatım” kullandıkları ortaya çıkar. Bu anlatım şekli, kabin görevlilerinin (pilota, kule görevlilerine, vs.) tehlike anında durumun aciliyetini olması gerektiği gibi ifade etmelerine engel olur. Özellikle de karşılarındaki insan kendisi gibi endirekt konuşma veya yumuşatılmış anlatım diline vakıf değilse yanlış anla(şıl)malar had safhada olabiliyor. 

 

  Benzeri bir olay daha Kolombiya Hava Yolları’nda yaşanır.  Kolombiya Hava Yolları’na ait Avianca 52 uçağının 1990 yılında New York’ta yaptığı kazadaki ses kayıtları ortaya çıktığında benzer bir durum ile karşılaşılır. Pilot-kabin görevlisi ve kule arasında geçen konuşmalarda uçağın benzininin bitmek üzere olmasına rağmen kabin görevlisinin bu durumu, sanki önemsiz bir şeymiş gibi ifade etmesi (yani yumuşatılmış anlatım ile söylemesi), direkt iletişim yöntemi kullanan Amerikalı kule görevlileri tarafından durumun “acil” olarak algılanmamasına sebep olmuştur.

 

  Şimdi, uçağın düşmeye 8 dakika kala pilot-kabin görevlisi ve kule arasında geçen bu ses kaydının transkriptini paylaşmak istiyorum:  

 

Saat akşam 9:24 ;

Pilot, kabin görevlisine emir verir: “Kuleye söyle acil durumdayız!

 

Kabin görevlisinden kule görevlisine: “Benzinimiz bitiyor.”

Birkaç saniye sonra, pilot, yardımcısına: “Kuleye söyle acil durumdayız… söyledin mi?”

 

Kabin gorevlisi: “Evet, efendim. Söyledim.”

 

Birkaç dakika sonra kule görevlisinden gelen cevap: “İyi akşamlar, yükselin ve 3000 ft’de bekleyin.”

 

Kabin görevlisi: “Yükselin ve 3000 ft’de bekleyin. Hımm, benzinimiz bitiyor, efendim.”

 

Kule görevlisi: “Tamam. Sizi 15 mil kuzeydoğuya yönlendireceğim, sonra da yönünüzü dönüş yoluna çevirin. Bu sizin için OK mi ve benzininiz yeterli mi?”

 

Kabin görevlisi: “Sanırım, çok teşekkür ederim.”

 

Pilot: “Kule ne cevap verdi?”

 

Kabin gorevlisi: “Kule görevlisi kızgın.” 

 

Akşam saat 9:32’de kabin görevlisinden kule görevlisine: “İki tane motorumuz durdu, bizim iniş önceliğine ihtiyacımız var, lütfen.” 

 

Ve uçağın benzini biter ve düşer…

 

  Bu konuşmada kabin görevlisinin kullandığı üslûp, yumuşatılmış anlatıma bire bir örnektir.  Kolombiya kültüründe otorite ile yapılan konuşmalarda yumuşatılmış anlatım kullanmak kültürün bir parçasıdır.  Kule görevlisi kabin görevlisine göre bir otoritedir ve bu yüzden kabin görevlisi kendi kültüründe üstlerine nasıl konuşuyorsa kule görevlisiyle konuşurken de -durum ne kadar acil olsa dahi- aynı dili kullanır.  Ayrıca, kabin görevlisi eksiklik veya aksaklığı görse de pilot onun üstü olduğu için problemi onun çözmesini bekler.  Kendini bunda sorumlu görmez, kendisine emir verilmesini bekler (2).  Kule görevlisi ise Amerika gibi güç mesafesi düşük bir ülkeden olduğu için, kabin görevlisinin söyleme şeklinden durumun aciliyetini anlamaz. Kule görevlisine göre, uçağın benzininin bitmesi çok acil bir durumdur ve aciliyetin vurgulanarak direkt söylenmesi gerekir.

 

  Evet, Güney Kore gibi Kolombiya da yumuşatılmış anlatım kullanılan güç mesafesi yüksek ülkelerden birisi. Güç mesafesi yüksek ülkelerde ilk beş ülke Brezilya, Güney Kore, Fas, Meksika ve Filipinler iken; güç mesafesi en düşük olan (yani direkt konuşmanın kabul gördüğü) ilk beş ülke ise Amerika, İrlanda, Güney Afrika, Avustralya ve Yeni Zelanda’dır. 

 

  Şimdi bir de Türkiye kültürüne bakalım. Türkiye kültüründe büyüyen insanlar için yumuşatılmış anlatım pek yabancı bir durum değil. Bu anlatım, günlük hayatta ve hatta olmaması gereken yerlerde dahi fazlasıyla kullanılan bir konuşma biçimi. Hofstede Insights’ın Güç Mesafesi Index’inde Türkiye 66. sırada. Yani Türkiye, otoriteye saygının yüksek olduğu bir kültüre sahip. Türkiye kültüründe genellikle: 

 

Başkasına bağımlılık ve hiyerarşik yapı vardır. Üstler genellikle erişilemez pozisyondadır ve ideal patron ise bir baba figürü gibi görülür.  Güç, merkezîleştirilir ve yöneticiler, patronlarına ve kurallara güvenir.  Çalışanlar, patronlarının kendilerine ne yapmaları gerektiğini söylemesini bekler.  Çalışanlarla yöneticilerinin iletişimi resmîdir. 

 

  Şimdi bununla ilişkili olarak Türkiye'de neşet etmiş Hizmet Hareketi’ne (HH) yüzümüzü dönelim.  Hizmet Hareketi’nde de yumuşatılmış anlatım (mitigated speech) yaygın bir şekilde kullanılıyor.  Sıkça duyduğumuz “üslûp” meselesi var ya, işte burada artık bu konuyu da ele almanın vakti gelmiş oluyor.  İnsanların, özellikle de yönetici kesiminin pek kullanmadığı veya aşina olmadığı bir anlatım biçimini kullandığınızda (sunulan fikirlerin reddedilmesi veya göz ardı edilmesi ile ilgili başka sebepler de var ama yazının muhtevası iletişim olduğu için burada sadece bu faktöre değineceğim) hemen ‘üslûp’ diye uyarılıverirsiniz.  Hatta bu yüzden, kaba veya sorunlu eleman olarak dahi damgalanabilirsiniz.  Söylediğiniz doğru bile olsa alışık olmadıkları bir üslûp (yukarıdaki 6 maddeyi hatırlayın) kullandığınız için bu yaptığınız saygısızlık olarak algılanabilir ve bu yüzden de söylediklerinizi dikkate almayabilir ve hatta sizi susturma yoluna gidebilirler. Kaç defa şahit olmuşumdur; söylenen doğru olduğu halde ve bence, konunun önemine binaen söylenme şeklinde de bir problem olmadığı halde bazı insanların “bu uygun bir üslûp değil” denilerek uyarıldıklarını.  Bu hatırlatma yapılırken de önünüze en çok sürülen örneklerden bir tanesi Efendimiz (sav)’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in (ra) yeni Müslüman olmuş yaşlı bir adama abdest alırken yaptığı hatayı “onu incitmeden” fark ettirmeleridir.  Rivayet edilen hadiseyi kısaca hatırlayacak olursak, Efendimiz’in (sav) torunu Hz. Hasan (ra) yaşlı adamın duyacağı bir şekilde Hz. Hüseyin'e (ra), abdest alacağını ve doğru alıp almadığını kendisine söylemesini istiyor.  Bu şekilde yaşlı adamın dikkatini çekip kendilerini izlemesini ve onun abdest alışındaki hatasını görmesini sağlıyorlar.  Bu anlatım tarzı, yumuşatılmış anlatıma girer ve bu hadisede kullanmak için tamamen uygun bir ortamdır. Ancak aynı üslûbu, bir topluluğu ilgilendiren meselelerde karar alırken kullanırsanız büyük hatalara sebebiyet verebilirsiniz.  Yanlış anlaşılmalara, konuşulan konuların ciddiyetinin anlaşılamamasına ve önemli olan noktaların gözden kaçmasına neden olabilir.  Bundan dolayı yöneticiler, beraber çalıştığı insanların ‘yumuşatılmış anlatım’ kullanmasını beklememeli ve istememelidir.  Çalışanlar da, ciddi sorumluluklar gerektiren kararlar alınırken yöneticilere ‘yumuşatılmış anlatım’ stilini kullanmaktan vazgeçmelidir.  Bu uslûp istişare ortamlarında veya toplantı ortamlarında kullanıldığı zaman maalesef faydadan daha çok zarar getirir. 

 

  Burada nedense aklıma “nesiller arası çatışma” söylemi geldi. İnsanların farklı kültürel ortamlarda yetişmesi sebebiyle iletişim metodlarındaki farklılıklar maalesef nesiller arası çatışmalara da sebebiyet verebilir ve bizatihi veriyor da. Aslında birçok insan belki de aynı şeyi konuşuyor ve belki de aynı şeyi istiyor. Fakat kullandıkları anlatım yöntemlerindeki farklılıklar ve olaylara verdikleri öncelikler farklı olunca ciddi bir iletişim problemi ortaya çıkıyor ve yanlış anlaşılmalar söz konusu olabiliyor. 

 

  Özetle, yumuşatılmış anlatım şekli sadece uçak kazalarına sebebiyet vermiyor. Aynı zamanda ülkelerin ve hatta toplulukların çöküşüne de sebebiyet verebiliyor. Bundan dolayı, hangi ortamlarda hangi anlatım stilinin kullanılması gerektiğine dikkat edilmesi gerekir. Özellikle büyük risk ve tehlike anlarında, bir toplumu ilgilendiren ciddi kararlar alınırken toplumun her bir ferdinin fikrini çekinmeden ifade edebilecekleri ortamlar oluşturulmalı ve insanlar fikirlerini açıkça ve çekinmeden ifade etmeleri için teşvik edilmelidir.

 

Yazıyı bitirmeden önce Kore Hava Yolları’na tekrar döneyim. 1999’daki son uçak kazasından sonra KHY büyük bir transformasyon geçirmiştir. Koreli pilotlar bir süre Batılı pilotlar ile çalışıp kısa bir zamanda Batılı pilotların kullandıkları konuşma stilini öğrenmişler ve uçuşlarında bu stili uygulamaya başlamışlardır. Şu anda, Kore Hava Yolları dünyada uçuş güvenliği ile isim yapmış ve hatta bundan dolayı ödül almış bir havayolu şirketidir. 


 

*Güç mesafesi,  iktidardakiler ile astlar arasındaki ilişkiyi ifade eder. Yüksek güç mesafesi olan topluluklarda astlar ve üstler arasında eşitsizlik hakimdir ve bireylerin ifade özgürlüğü düşük güç mesafeli toplumlara nazaran sınırlıdır.

 

Kaynak:

1, 2 -Gladwell, Malcolm. Outliers: The story of success. New York : Back Bay Books, 2011. 

Fatma Susan Tufan

fatmasusantufan@gmail.com

Diğer ANA YAZI’ların linklerini yayın sırasına göre aşağıda bulabilirsiniz.​

 

7. Sayi: LİDERLİK - Liderlerin Düştüğü Zihin Tuzakları 

6. sayı: İLETİŞİM 

5. sayı: ERKEK - Sevginin Işığında Değişim
4. sayı: ÖNYARGI - Sen Beni Yanlış Anladı (!)

3. sayı: KADIN - Öteki

2. sayı: İÇSELLEŞTİRİLMİŞ EZİKLİK ve İÇSELLEŞTİRİLMİŞ AYRICALIK - Taban ve Tavan 

​1. sayı: HAYSİYET - Haysiyet

bottom of page